Salı, Ekim 23

Kan ve gözyaşı...

Kan... Yıllardır bu topraklara akıyor hainin kurşunuyla. Tam bitti, eridi derken yeniden hortluyor ya kahpe güdüleri insanoğlunun, yakışmıyor dünya üzerinde yaşattıklarına. Acı veriyor, keder ve gözyaşı. Yağmura da karışmaz oldu epeydir, alıp da götürse hani...

Düşünmekten de korkuyorum, topun etrafında şekillenen hayatların aslında ne kadar da anlamsız olduğuna inanabilirim diye. Uyumaya çalışıyorum gözlerim açıkken tekrar ve tekrar...
Olmuyor, yine olmuyor.
...
Hele ki toptan müteşekkil hayatlarındaki en önemli zaman dilimi olan pazar akşamlarını türlü şarlatanlıklarla geçirmeye and içmiş "kaliteli" yorumcu tayfasını dinlemek zorunda kalmışken daha da bir koyuyor be...Carlos sağdan atıp soldan geçerken, gencecik fidanlar Azrail'e atmaya çalışıyordu aynı çalımı. Bense spotlar altındaki Brezilyalı'yı alkışlıyorum, hayatın anlamını bulmuşum gibi. Kurşunların gölgesinde saatlerce ölümle pençeleşen fidanlar için bir dakika bile yerinde duramayan havalı seyircileri görüyorum ya bir de kolkola verdiğim, utanıyorum...

Bir Iraklı'nın en iyiye aday gösterilmesinin ertesinde sözümona Iraklılar'ın tehditleriyle irkiliyorum, kan kokan bir günün ertesinin daha da kanlı olacağını müjdeleyen(!) hainlikler eşliğinde. Olmuyor...

Gerçek hayatlarda kelleler yuvarlanıyor, ben hala şaşkın ve dipsiz kuyularda.

Bir adam ilişti sadece gözüme, gözyaşlarını kalbinden çıkaran. Anadolu'nun saflığını yitirmemiş, tertemiz yüzüyle İstanbul'a bile sığamayan adam...
Asker Bülent...

Hiç yorum yok: