Çarşamba, Eylül 30

Bent'in 11'i

Four Four Two her sayıda bir tam sayfa ayırıyor bu X'in 11'i kısmına. Darrent Bent 1+1 tweetle halletmiş işi.

Premier Lig'in bu sezonundan seçtiği 11 şu şekilde; Shay Given, Glen Johnson, Turner, Rio Ferdinand, Benoit Assou Ekotto, Giggs, Lampard, Gerrard, Wright Phillips, Torres ve Arshavin.. Bu 11'in hemen sonrasında Arshavin'i çıkarmış ve çılgın takım arkadaşı Trinidadlı Kenwyne Jones'u eklemiş, son maçtaki üstün uyumlarının etkisi olsa gerek. Bu uyum aynı zamanda Bent'in Tottenham'da bulamadığı havayı da sağlamış gibi, golleri ardı ardına sıralıyor.

*Bu arada Four Four Two'ya da ayrı bir parantez açmak lazım ayrı bir postta, yeniden Banu Yelkovan zamanındaki şaşaalı günlerine dönüyor gibi.

Zidane en iyiyi arıyor..

Zidane, Gerrard'ı seviyor, takdir ediyor. Adidas da bu ilişkiyi kurguyu çizgilere dökmüş, bu linkten izlemek mümkün.


Gerrard ve Zidane.. Futbola romantizm katıyorlar, Anfield'ın koridorlarında, çizgiler ve harika bir müzikle çok daha güzel oluyor bu romantizm. Youtube'a ulaşamayanlar için ''The Ultimate Search: The Powerhouse - adidas Zidane Gerrard'' keywordleri yardımcı olacaktır.

Aston Martin

Bendtner trafik kazası geçirdi ve akşam oynanan Olympiakos kadrosundan çıkarıldı, aşağıdaki karede de kazanın gerçekleştiği 270.000 dolarlık Aston Martin'i görüyoruz.


Bendtner bu araçtan kemerini çözüp çıkmış, araç amiyane tabirle pert olmuş ama, geçmiş olsun, ne diyelim, duy bizi Nicklas!

Şampiyonlar Ligi 2/1'den kalanlar

Öncelikle Platini'ye bir atıfta bulunalım, Şampiyonlar Ligi gerçekten şampiyonların ligi olunca eski popülaritesinin altında kalıyor gibi, hele ki ilk turda.


Günün maçları;

Rubin Kazan-Internazionale
Mourinho'nun adamları ligdeki 1-0'lık Sampdoria şokunun üzerine bir de Rubin'de 1-1'lik şoku yaşadılar. ''Special one''ı tutabilene aşkolsun artık. Üstelik takımı 10 kişi kaldı!

Barcelona-Dinamo Kiev
Barça bildiğimiz gibi, Messi'nin kendine has golü ve Bojan'la çekişen Pedro'dan gelen ikinci gol. 2-0 aldılar. Ibrahimovic Inter zamanlarında yaşadığı CL kısırlığına devam edecek mi diye de bir not düşeyim, ileride lazım olur belki.

Rangers-Sevilla
Papa'nın adammları, müslüman Kanoute'nin takımı karşısında dağıldılar. Evet, en sansayonel bakış açısı bu galiba, 4-1'lik skorun ortaya çıktığı maçta tüm goller ikinci yarıda. Sevilla'da Adriano ve Kanoute'nin attıkları gollerin hemen 1 dakika sonrasında saha kenarına alınmaları da ayrı bir konu, tartışılır.

Unirea-Stuttgart
Her iki yarının başında gelen gollerle maç 1-1 sona ermiş. Platini'ye sitemde bulunma sebebimiz olan maçlardan biriydi bu arada. Tek kaydadeğer yanı, Alma ekibinin golünün bizim(!) oğlan Serdar'dan gelmesi.


Fiorentina-Liverpool
Rafa'nın takımında yine bir haller var, sene başında Xabi Alonso'yu satmamalıydık dercesine yaptığı açıklamalar vardı ama sorun biraz daha arkalarda gibi. Jovetic ilk yarıda bitirdi işi, Fiorentina 2-0'la aldı maçı. Goller ilk yarıda dediğim gibi ama bildiğin kontratak, Liverpool'daki de neyin saldırısı bu kadar.

Debrecen-Olympique Lyonnaise
Lyon 4-0'la aldı maçı, 50 dakikada bileti kestiler, bitirdiler işi. İstatistikler oyunun öyle 4 farka koşacak bir yapısının olmadığını söylüyor ama işte usta ayaklar affetmiyor.

Arsenal-Olympiakos
Arsenal kalesine Mannone çok yakıştı öncelikle, tuttum ben bu adamı. Epeydir bu kaleye güven veren birini görmemiştim. Maç boyu hücüm eden Arsenal son 15'e sığdırdığı 2 golle kopardı maçı. Yunan takımı bariz beraberliğe gelmiş, sonlarda verdiler bayrağı. Arshavin'in golü estetik olsa da ofsayttı bariz, çocuğun şirinliğine aldandı hakemler, farkı yarattı Arshavin de.

Alkmaar-Standar Liege
Platini'ye selam eden bu maçta da skor 1-1. AZ artık adını ezberletti Avrupa arenasında ama hala gözümde bir alt ligin takımı. Nasıl ki bizim takımlar eğreti duruyor orada, bu takım da öyle, Belçika ekibini hiç saymıyorum.

Pazartesi, Eylül 28

Sol Campbell anlatıyor!

Blogspot başlık satırına bir de grafik ekleme özelliği koysalar, Milliyet tadında haberler giresim var aslında tıpkı bu haberde olduğu gibi. Bir flaş yapıştırmak, bir soru işareti eklemek, sonrasında bir mikrofon, özel açıklamalar falan..

Neyse, biz realiteye dönelim. Malum Sol Campbell adlı sert çocuk sezona Notts County'de başladı, 1 maç oynadıktan sonra koyverdi gitti. Kendisinden nefret edenlerin sayısını artırmakla kaldı sadece. Notts County İngiltere'nin en köklü kulüplerinden birisi olmasına rağmen alt liglerde. Reel sıralamaya göre İngiltere'nin 4. liginde yer alıyor teknik adamlık koltuğunda Sven-Goran'ın bulunduğu bu Nottingham kulübü. Campbell'ın oraya gidişi olay doğal olarak ancak oradan ayrılışının da bu kadar olay olması manidar oldu işte.

Sol takımda 29 gün kaldı ve ayrıldı sonrasında. Ayrılığın ardından bir süre ses çıkmadı taraflardan, sonrasında Mr. Campbell resmi açıklamalarda bulundu newsoftheworld'e, birkaç pasaj dinleyelim: "I knew I would be the club's first big signing but was told I would be the first of many. Names like Roberto Carlos and Benjani were mentioned. But nothing materialised. And you know when people have money because things happen quickly. The only thing I'm guilty of is taking people at their word."

Bu kulübün ilk büyük oyuncusu olduğumun farkındayım. (küstah) Carlos ve Benjani'nin de adları geçti takımla ilgili, onlar da gelecekti aslında. (Biri City'de, diğeri Fener'de, gelmedi onlar Sol, sorun sende, iki lafa mı kandın, paraya mı açık ol) Olayı paraya bağlamış bir şekilde arkadaşımız yine de, para kapıları açıyor hesabı yürümüş gitmiş. Son kertede de yine küstahlık var, sözümü utamadım, suçluyum hesabı. Bir bırak git demezler mi adama? Geçmişinde Tottenham'lıları yüzüstü bıraktığın zamana dönmez mi insanlar, tutmadığın sözleri çarpmazlar mı yüzüne?

Futbolunu oynadın ne güzel, yaş olmuş 35, arkanda güzel anılar bırakıp gidemiyorsun demek ki. Bir takım hırslar bitiriyor insanı. Son dönem yerli veteranlarda da var bu sorun, Galatasaray'ın yıldızlarının akıbetleri bir günde çizildi hep mesela, Fenerbahçe'nin hiç olmadı veteran yıldızları, onların gönül bağı çok daha evvelden koptu. Yaşı gelen, formdan düşen oyuncu ya ısrarla devam dedi, kovuldu, ya erkenden gitti, dağıldı. Tamam dostum buraya kadar diyemedi kimse.. Gereksiz zamanda gereksiz duygusallıklar, olmadık yerde olmadık hatalar.. Hasan, Ergün, Arif, Hakan, Oğuz, Abdullah, Ogün.. Bu adamlar nasıl bıraktı futbolu sahi? Hatırlayan var mı?

Cuma, Eylül 25

C-Ron; önce sahada sonra ekranda

Manchester'dan dünyanın en pahalısı olarak gelip tüm küstahlığına rağmen aynı başarı çizgisinde ilerlemeyi başaran adam Ronaldo. Geride kalan maçlar çok fazla değil, elde edilen başarı da net fikir vermemeli belki ama Real takımını bu adam sırtlayacak gibi görünüyor ManU'da olduğu gibi. Kaka, Milan'da yaşadığı 'en büyük' oyunculuk deneyimini burada tekrar yaşayamayacak, Raul zaten bir süredir Hakan Şükür muamelesi görüyordu, sonuçları ileride daha net görürüz elbet.

Ronaldo Real'in her maçında bir iki sallıyor, Messi ile bu kez aynı ligde çekişiyor, güzel olacak herşeye rağmen. Bu arada Ronaldo'nun CR7 markası ne olacak onu merak ediyorum, bir üst modelleri CR9 ile satıyoruz demiş midir acaba, kendini yenilemiş midir? Yoksa Raul'la pazarlığa mı girişti eli biraz daha güçlenince 7 numarayı almak için..

Cristiano Ronaldo'yu şahsen sevmem hiç, küstahtır, ukaladır, iticidir, kendine oynar. Ancak şöyle de bir durum söz konusu ki, ben ve benim gibiler onun için yanlış yapsın, eline yüzüne bulaştırdın dedikçe o şovunu katlayarak sürdürüyor, resitalini tüm özgüveniyle sunmaya devam ediyor. Sanırım bendeki biraz daha sevmemenin kıskançlıkla bezenmiş hali..

*** ***

Neyse, Ronaldo tüm bu güzel 1-2 aylık sürecin ardından ilk büyük röportajını da vermiş TV'de. Bahsetmiş işte ne varsa.. Görüntü aşağıda, konuşmadan kısa pasajlar da daha aşağıda..


*İspanya'da oynamaktan, Realli olmaktan çok mutluyum, yıllardır hayalini kurduğum şeyi gerçekleştirdim.
*Hala adaptasyon sürecini yaşıyorum, daha iyi olacağım.
*Villareal'e attığım gol en iyi golüm değil ama en iyilerimden biri.
*Herşeyin iyiye gitmesi güzel, Tanrı'ya ve takım arkadaşlarıma müteşekkirim (Kaka effect)
*Bileklerimi kullanmak futbola başladığım zamanlardan beri vazgeçilmez tarzım, böyle oynamaya da devam edeceğim.
*TV'de sahadakinden daha farklıyım, çekingenim evet, çünkü TV için yeterli altyapım yok. (Futbol sahası benim yaşadığım yer mesajı)
*Takımın penaltıcıları Kaka ve Ronaldo.
*İlk resmi golümü attığımda penaltı olmasına rağmen çok sevindim.
*Barcelona harika bir kulüp ve harika oyuncuları var. çok organizeler.
*Altın Top Ödülü'nü bir kez kazandım, ileride bir kez daha kazanabilirim, neden olmasın.

Çarşamba, Eylül 23

En çok harcayanlar kulübü 2009-2010

Transfer döneminde en çok paraya kıyan takımlar sıralanmış footballfinance.com'da. Listede çok fazla sürpriz yok ama ödenen rakamların toplamını bir kalemde görmek kısa süreli sürprizler yaşatıyor insana. Deloitte'un Money League araştırmasında nasıl ki ilk 20 kulüp arasına 4 büyük lig dışından kafasını uzatan bir iki takım varsa bu tabloda da durum aynı şekilde. Fransa'dan Lyon ve Bordeaux ile bizden Fenerbahçe dışındaki tüm takımlar İngiltere, İspanya, Almanya ve İtalya'dan..

Listenin başında en yakın rakibini neredeyse ikiye katlayan Real Madrid var tabi, Milan'ın yer almadığı listede Genova ve Napoli üstlerde. İspanya'dan Barça ve Real dışında bir de 20. sıradaki Sevilla var. (Listede sadece ödenen paralar var, satılan oyunculardan elde edilen kalemler dahil edilmemiş)

1. Real Madrid / Spain - € 257,400,000
2. Manchester City England - € 139,300,000
3. FC Barcelona / Spain - € 113,500,000
4. Internazionale v Italy - € 90,500,000
5. Bayern Munich / Germany - € 74,700,000
6. Olympique Lyon / France - € 72,500,000
7. FC Genoa / Italy - € 69,300,000
8. Juventus / Italy - € 55,300,000
9. Naples / Italy - € 49,700,000
10. Aston Villa / England - € 46,900,000
11. FC Liverpool / England - € 43,500,000
12. Sunderland / England - € 42,300,000
13. Olympique Marseille / France - € 40,900,000
14. Manchester United / England - € 36,900,000
15. Tottenham Hotspur / England - € 34,400,000
16. Bordeaux / France - 30.000.000 €
17. Hamburger SV / Germany - € 28,900,000
18. FC Chelsea / England - € 28,500,000
19. Fenerbahce - Turkey - € 28,000,000
20. FC Seville / Spain - € 27,000,000

Bryan Robson @Thailand

Futbol arenasında kendini kabul ettirememiş ülke takımlarının en sevdiği yöntemdir ünlü bir hocayı getirip takımın başına koymak. Ünlü derken bir zamanlar ünlü birinden bahsediyorum tabi. Arap ülkeleri, Afrika ülkeleri zaman zaman da Asya ülkeleri başvururlar bu yönteme. Amaç takımın silkelenmesini sağlamak, hocanın teknik taktik becerisinden önce adıyla ülke futbolunu bir yerlere getirebilmesini sağlamak vs..

Manchester United'ın en uzun süreli kaptanı Bryan Robson da bu kervana katılmış. Teknik direktörlük kariyeri boyunca dengeli bir şekilde iniş yaşayan hoca bu sürece daha fazla dayanamamış ve ülkesi dışında bir yere gitmeye ikna olmuş sonunda. Kendisi artık Tayland Milli Takımı'nın teknik direktörü. Aklımdan geçen tatilini geçirdiği ülkede gelmişken kalayım türünden bir yaklaşım içerisine girmiş olması ama neyse, öğreniriz elbet. Toplamda 4 yıllık anlaşma yapılmış hoca ile. Kaptan Marvel'e iyi tatiller, iyi çalışmalar diliyoruz.

Pazartesi, Eylül 7

Juego Bonito - 20

Espanyol'un kaptanı Daniel Jarque.. Cesc Fabregas gibi Barcelona doğumluydu o da. U-21 kategorilerinde beraber oynamışlar zamanında. Everton karşılaşmasında attığı golün ardından vatandaşını, futbol sahasına veda eden Katalan büyüğünün ruhunu şad etti Cesc, 15 Ağustos 2009, Emirates.

Cuma, Eylül 4

Tribün Redemption

Galatasaray'ın Beşiktaş'la oynayacağı ''derbi'' mücadelesinin bilet fiyatlarını görünce afallayıp bu postu yazmaya mecbur kaldım. Eskiden 3 büyük takımın bilet fiyatları çok farklı değildi, normal maç ve büyük maç tarifeleri birbirine yakındı. Son gelinen noktada; Fenerbahçe'nin Kasımpaşa ile iç sahada oynayacağı maçın biletler, Galatasaray'ın Fenerbahçe ile iç sahada oynayacağı maçın biletinden pahalı. Fenerbahçe taraftarının Sion maçında açtıkları pankartın altı biraz daha doluyor böylelikle.
Aşağıda örnek fiyatlar var;

Fenerbahçe - Manisaspor;
Türk Telekom ve Migros kale arkası tribünü: 55 TL
Fenerium üst H-I BLOK : 110 TL
Fenerium üst E blok: 154 TL
Fenerium alt G blok: 165 TL
Fenerium alt B-F blok: 215 TL
Fenerium alt C-E blok: 255 TL
Fenerium alt D blok: 265 TL

Beşiktaş - Gaziantepsor;
Eski Açık: 30,00 TL
Yeni Açık: 35,00 TL
Kapalı Alt: 70,00 TL
Kapalı Üst: 100,00 TL
Numaralı Kenar: 120,00 TL
Numaralı Orta: 150,00 TL
VIP Alt A-F: 150,00 TL
VIP Alt B-E: 175,00 TL
VIP Alt C-D: 200,00 TL
VIP Üst A-F: 200,00 TL
VIP Üst B-E: 250,00 TL

Galatasaray - Kayserispor;
Eski-Yeni Açık: 30,00 YTL
Kapalı Alt Grup1: 200,00 YTL
Kapalı Alt Grup2: 150,00 YTL
Numaralı Grup1: 200,00 YTL
Numaralı Grup2: 150,00 YTL

Bu da kıyas için, Galatasaray - Beşiktaş derbisi;

Eski-Yeni Açık: 50,00 TL
Numaralı Grup 1: 220,00 TL
Numaralı Grup 2: 165,00 TL
Kapalı Alt Grup 1: 220,00 TL
Kapalı Alt Grup 2: 165,00 TL

Galatasaray Türkiye'dir!

Galatasaray'ın hakemlerden yana tavrının net ve keskin çizgilerle gün yüzüne çıktığı, TFF ve MHK ile iplerin koptuğu dönemde, geçtiğimiz sezonun ortalarına denk geliyor bu söylemin ilk olarak hayataımıza girdiği zaman dilimi. Adnan Polat tarafından daha maçın ilk yarısı bitmeden 2 sarı kartla oyundan atılan Lincoln'ün bu malum vukuatı sonrası söylenmişti. Kulübün resmi sitesinden yayınlanan açıklamanın genelinde salvolar ve üstü kapalı tehditler vardı. 'Dün gece Ali Sami Yen Stadı'nda futbolun dışında çirkin bir oyunun bir perdesi daha sergilenmiştir...' ile başlayan hikayenin devamını buradan okuyabilirsiniz.. Velhasıl o zamanlar sinirle söylenen ve asıl amacının tehdit olduğu aşikar olan bu slogan çok konuşuldu, üzeri kapandı, bitti, gitti.
Şimdi yeni bir sezon, Galatasaray dahil olduğu her kulvarda favori ya da başaltı takım. İşler Birinci Fatih Hoca'dan beri hiç olmadığı kadar yolunda. Tam da bu ortamda Galatasaray Dergisi'nde bir başyazı yayınlanıyor Adnan Polat'ın kaleminden. Başlık Galatasaraylılık. Yazı genel ifadelerle Galatasaray'ı ve Galatasaraylılığı onore ediyor, son bölümde ise ''Galatasaraylılık, tüm ögeleriyle bir bütündür. Bu nedenle bölünemez, parçalanamaz. Bu yolda uğraş verenler, tarih boyunca olduğu gibi, hiçbir zaman başarılı olamazlar. Galatasaray, Türkiye'dir.'' ibareleri ile yazı sona eriyor.

Şimdi iki farklı olay ve kullanılan aynı slogan. Pazarlamacı, taraftar, futbolsever, iletişimci vsi farklı gözlerle bakmaya çalışıyorum ancak bu cümleyi kabadayı bir yaklaşımın ötesine koyamıyorum. Yıldırım Demirören söylese bu kadar üzerinde durmazdım, bir şekilde alıştırdı ama Adnan Polat'tan böyle bir yaklaşımı ikinci kez görmek düşündürüyor insanı. Ne gerek var...

Fenerbahçe'nin Avrupa'dan Beklentisi

Taraftara sorulsa bu soru, Galatasaray'ın öldürücü hücum hattı, transfer şampiyonluğu ve Avrupa'daki final hedefi gibi gerekçelerle cevaplar iddialı gelir. Bir anlamda onlardan neyimiz eksik durumu. Fenerbahçe Spor Kulübü'nün taraftara direk dokunan pazarlama araçlarından Fenerbahçe Dergisi de aynısını yapmış üstü kapalı olarak, Daum'u konuşturmuş ve kapağa 'Avrupa'da Türkiye'de bizim sözümüz geçecek' yorumunu çıkarmış. İyi güzel, iç sayfalarda da bu yargı destekleniyor, güzel de daha 2-3 gün önce Daum'un yaptığı bir takım yorumlar bambaşka bir formatta yansıtılmamış mıydı? 'Daum'a göre Avrupa'da kupa hayal' başlığını her yerden hatırlıyorum, iyi bir şeyler yapmaya çalışacağız gibisinden mütevazi açıklamalar gelmişti peşisıra.
Şimdi bu noktada Daum'un iddiasız görünmek için her zaman özel çaba sarfettiğini söylemek de mümkün ancak insana sormazlar mı, tüm demeçler aynı olsun da kulübün hakikaten ne istediğini, ne hedeflediğini biz de bilelim. Daha Aziz Yıldırım'ın Türkiye şampiyonluğuna endeksli hedeflerini unutamamışken..

Sonuç olarak; taraftar gaz aracı olmaya devam ediyor, 55 TL'lik kale arkası bilet fiyatlarından ne kadar uzakta geçerse konu, o kadar iyi!