Pazartesi, Kasım 16

Oyun derken?








Enke'nin cenaze töreninin yapıldığı anlarda, Antonio De Nigris kalbine yenik düştü, aynı günün akşamı futbol taraftarlarının doldurduğu Abdi İpekçi Spor Salonu'ndaki GSCC-FBUlker basketbol maçında parkelerde kan vardı... Ne oyun ama!

Çarşamba, Kasım 11

2016 Avrupa Şampiyonası senaryoları

Türkiye'nin göz diktiği sayısız uluslararası etkinliklerden sadece bir tanesi bu 2016 malumunuz. Ne Olimpiyatlar, ne Dünya Kupaları düzenledik sonuçta, bunu da alacağız diyerek var gücümüzle çalışıyoruz(!)

Neyse efendim olay şu ki, Avrupa Şampiyonaları'nda aynı şehirden 2'den fazla stadyuma izin verilmiyor. İstanbul'un hali hazırda 2 büyük stadyumu var organizasyona uygun. Olimpiyat Stadı ve Saracoğlu. Önümüzdeki yıl bir aksilik olmazsa bu listeye bir de Aslantepe Telekom Arena eklenecek.


İşte ne olacaksa ondan sonra olacak. Kadıköy'ün lokasyon itibariyle uzun soluklu bir aktivitede ciddi trafik ve yoğunluk sıkıntısı yaşayacağı malum. Avrupa yakasındaki stadların lokasyonları itibariyle böyle bir ihtimal daha uzak görünüyor. Yani bu şu demek; Fenerbahçe'yi ''diğerleri''nden bir basamak yukarıya çıkaran endüstriyel başarısının temelindeki yapı olan ve Galatasaray'ın sportif başarılarının önünde konumlandırılan Saracoğlu Stadyumu, Galatasaray'ın Aslantepe'sine bayrağı devredecek. O tarihe kadar Fenerbahçe tarafından Avrupa'da bir kupa alınamazsa da, Galatasaray zihinlerde Fenerbahçe'nin önüne geçmiş olacak. Bu esnada Beşiktaş'ın hala başkanlık seçimleriyle meşgul olacağını düşünerek onlara değinmemeyi seçiyorum.

Konuyu tekrar genişletelim, 2016 için İstanbul'da bolluk varken diğer şehirlerde ne var? Kadir Has Stadı var evet, bir de projeler var. Türk futbolunun ilerleme eğrisiyle benzerlik gösteren projeler. Belli aralıklarla ortaya çıkan, ballandıra ballandıra anlatılan, senenin yarısından fazlasında aktif olan meşhur projeler. 2016'ya kadar bu projelerin de uygulamaya konması gerekiyor sayın yetkililer(!) Yoksa istediğimizle kalacağız yine, yeni, yeniden.

The spirit of Highbury

Eski stadı bırakıp yenisine geçmek hep sancılıdır, son dönemde özellikle de İngiliz kulüplerinin hızlandırdığı bu dönüşüm futbolun ruhu ile çelişki içerisinde olsa da, artık iyiden iyiye başarıya endekslenmiş oyunun gelirleri artırma yaklaşımı doğrultusunda kaçınılmaz. Endüstriyel futbola bulaşmış kulüplerin ya yeni bir stadyumları var, ya da ceplerinde hazır bekleyen projeleri. Türkiye'de de büyük kulüplerin bu daire içinde yer aldıklarını hatırlayalım.

Endüstriyel futbol ve gerçek futbolun ruhu karşı karşıyadır ya hani, birbirlerini yemek isterler. Endüstriyel kısmın temsilcisi Nike harika bir çalım atıp futbolun ruhunu alıvermiş içine. İrite etmeden ve tarihe saygılarını sunarak.

1913-2006 arası Highbury efsanesine katkıda bulunan oyuncu ve menajerleri dev bir posterde toplamış ve Emirates'in köklerini unutmaması için de stad girişinde özel bir yere konumlandırılmış. Beşiktaş'ın 100. yıl formasındaki gibi bir vefa olarak da düşünmek mümkün.

Posterde toplam 482 oyuncu ve 14 menajer var. Fotoğrafı bulunamayan 4 oyuncu için kulüp resmi talepte bulunmuş ve taraftarlarından yardım istiyor. Böylece taraftar direk işin içine çekilmiş oluyor. Siyah-beyazdan Arsenal kırmızısına doğru bir renk açılımı eşliğinde Highbury ruhunun hikayesi bu videoda sizlerle..

Pazartesi, Kasım 9

Gerland Spor Tesisleri

5-5'lik maç üzerine fazla konuşulmaz tabi, adamlar ne var ne yok konuşmuşlar sahada zira. Halı sahaları eleştiren zihniyete buradan selam ederim, gerçek futbol gitgide halı sahaya yaklaşıyor, mutluluğumun farkında mısınız?



Cuma, Ekim 30

Bir derbi yorumu...

''Ben Galatasaray ile ilk defa 1972 yilinda daha 6 yasinda bir cocukken tanistim. Galatasaray Liseli ve hasta Fenerbahceli rahmetli babamla Samsun'da Samsunspor Galatasaray macini izlemeye gittik. Ne sonucunu hatirliyorum ne de mactan bir ani var aklimda...(sonradan buldum elbette macin skorunu) Sonralari gittigimiz maclarda Samsunlu oldugumuz icin Samsunspor'u destekliyor, ozellikle yenildigi maclarda uzuntu duyuyordum. Futbola isinmistim. Babam Fener maclarini cok dikkatli takip ediyor (radyodan birlikte dinliyorduk), ve galibiyet halinde inanilmaz mutlu oluyordu.

Ben henuz Fenerbahceli olmamistim, bunu biliyor ve bana surekli "Fener'i tutuyorsun degil mi" diye soruyordu. Oysa ben Samsunspor disinda bir baska takimi niye tutayim bilemiyordum. Mutlaka iki takim mi tutulmaliydi. 7 yasina geldigimde cikletlerden cikan futbol takimi resimleri ilgimi cekti. Vefa'nin resmini bulmak cok zordu. Bir arkadasimdan bir Giresun, bir Bolu ve bir Besiktas karsiliginda degiserek edinebildim. Cikletlerden cikan resimler icinde bana en guzel geleni Galatasaray'in resmiydi. Gunesli bir havada cekilmis, parcali formali, seyircileri selamlayan, seremonide bir takim... ve Cilli Mehmet diye bir futbolcu duruyor en basta... Neden Cilli dediklerini cok merak etmistim. Fener'in resmi ise bir gece macinda cekilmis ve 6 futbolcu ayakta 5'i de onde comelmis karanlik bir resimdi. Onlarda hicbir futbolcunun adi Cilli degildi. Alpaslan veya Cemil'di. Galatasaray Fener'e gore o kucuk aklimla daha aydinlik geldi...O gun Galatasarayli oldum. Bir daha da Samsunspor'u tutmadim. Sadece sempati besledim formasinda Ataturk heykeli olan takima...

Ne bir galibiyet ne de baska birsey... Sadece aydinlik cekilmis bir resim beni Galatasarayli yapti... Gidip Babama durumu anlattim, "ben dedim bu sari kirmizi takimi tutuyorum"... Rahmetli kimbilir ne uzulmustur, ama bana belli etmedi... Sadece bir "vay be" dedigini animsiyorum... Bir kac sene sonra da gocup gitti zaten... O olmeden once oynanan en son Fenerbahçe Galatasaray macina baktim cok sonralari ve macin sonucunu ogrenince de cok mutlu olmustum... Galatasaray'i yenmisti Fener...

Ben simdi onun yasamini yitirdigi yastayim. Hatta bir kac sene daha yasliyim ondan...Onun abisi oldum demek. Simdi dusunuyorum da acaba kac derbi macim kaldi...Bes, on yoksa daha mi az?

Dun derbi macini izlemeye gitmedim. Macin sonucunu ogrenince cok uzuldum... Macin ozetlerini izlerken cikletten cikan takimlar geldi aklima, hani su Yavuzlu, Nevruzlu gece cekilmis takimla, Yasinli, Gokmenli aydinlik takim... Baktim ikisi de o cikletteki takimlar degiller... O gece cekilmis fotograftaki Fenerbahce cok daha aydinlik geldi bana, dunku takimi gorunce...

Bilemiyorum provake mi ettiler, terorize mi ettiler, ne ettilerse ettiler... Sonucta gece resmi cekilen cubuklu, karanlik takim, gunduz resmi cekilen parcali, aydinlik takimi on senedir benim buyudugum semtte, Kadikoy'de yeniyor...Tum Fenerli dostlari kutluyorum, en cok da dun gece bana yildizinin isigini yollayan babami...''

Mehmet Yüce

Çarşamba, Ekim 28

Pendik Alcorcón: 4 - Real Madrid: 0

Real Madrid, Kral Kupası'nda Segunda B temsilcisi Alcorcón'a 4-0 yenildi. Haber budur. Hocalar'ın domino taşlarının bahsi geçiyordu da ilk fiskeyi kim vuracak belli değildi, Pellegrini epey yaklaştı. Maç daha ileriye de giderdi ya, elin oğlu delikanlı çıktı, 4'te bıraktı. Real'in resmi sitesindeki maç yazısının başlangıcı da manidar, FA Cup'tan direk alınmış gibi: ''The Copa del Rey is always unpredictable...''

Alcorcón: Juanma; Rubén Sanz, Iñigo López, Borja Gómez, Nagore; Rubén Sanz; Ernesto Gómez (Jeremy, min.65), Sergio Mora, Fernando Bejar (Carmelo, min. 75); Diego Cascó y Borja Pérez (Bravo, min.82).

Real Madrid: Dudek; Arbeloa, Albiol, Metzelder, Drenthe; Mahamadou Diarra, Guti (Gago, min,46), Van der Vaart; Granero (Marcelo, min.63); Raúl (Van Nistelrooy, min. 72) y Benzema.

Goller:
1-0, min 16: Borja
2-0, min 22: Arbeloa (kk)
3-0, min 40: Ernesto
4-0, min 52: Borja

Çarşamba, Ekim 21

Southgate'in vedası

Tuncay'ın eski takımı olduğu için ve de Tuncay'la gündemimize girdiği için değil gerçekten çok enteresan bir veda hikayesine sahip olduğu için ilgileniyoruz Gareth'le. Ali İpek'i anarak, Anadolu'dan koparak ilgileniyoruz..


Steve McClaren'in 2006 Haziran'ında boşalttığı koltuğa oturdu Southgate 35 yaşındayken. Aradan 3 yıl ve üzerine 4 ay geçmiş. Bu süreçte takım Premier Lig'de tutunmuş ancak son sezonda malum düşmekten kurtulamadı. 3 yılın ardından takımı küme düşüren hocayı görevde tuttular, alt ligde geçirilen 13 haftanın ardından menajerin görevine son verdiler. Takım deplasman puan tablosunda lider, totalde liderin 1 puan gerisinde, iç sahada ortalama bir profilleri var. Başkanın söyledikleri manidar; durumumuz iyi ancak büyük resim istediğimiz gibi şekillenmiyor! Küme düşerken takımdan hocasını kovmayan bir kulüp bu ülkede yoktur herhalde, büyük resim-küçük resim polemiklerine girmeden gün kurtuluyorsa hocayı takımdan uzaklaştıracak bir kulüp de yoktur. Zihniyetlerin ayrımına selam olsun. Gidenin arkasından yapılan saygı duruşlarına ve unutulmaz jestlere girmiyorum, dediğim gibi zihniyet..

Pazar, Ekim 18

Ballon d'Or / son 30'a girerken

Fransa'dan yılın en iyilerini seçme çalışmaları başladı. Sonrasında sırayla FIFA, Oyuncular Birliği vs. ödüllerini verecekler ama Ballon d'Or'u alan büyük ölçüde diğerlerini de alır. Son yıllarda gidişat bu. Geçtiğimiz iki sene Kaka, C-Ron ve Messi ilk üçü paylaştılar. Messi artık zirveyi yakalayacak gibi görünüyor, geçen seneki insanüstü Barcelona performansının karşılığını alacaktır mutlaka. 30 kişilik kısa listede Eto'o ile birlikte 7 Barçalı var, benim listedeki en sürpriz oyuncum Dzeko, aferini hakediyor çocuk.


30 kişilik shortlist;
Andreï Archavine (Russie, Arsenal)
Karim Benzema (France, Lyon puis Real Madrid)
Iker Casillas (Espagne, Real Madrid)
Cristiano Ronaldo (Portugal, Manchester United puis Real Madrid)
Diego (Brésil, Werder Brême puis Juventus Turin)
Didier Drogba (Côte d'Ivoire, Chelsea)
Edin Dzeko (Bosnie, Wolfsburg)
Samuel Eto'o (Cameroun, FC Barcelone puis Inter Milan)
Cesc Fabregas (Espagne, Arsenal)
Fernando Torres (Espagne, Liverpool)
Diego Forlan (Uruguay, Atletico Madrid)
Steven Gerrard (Angleterre, Liverpool)
Ryan Giggs (Pays de Galles, Manchester United)
Yoann Gourcuff (France, Bordeaux)
Thierry Henry (France, FC Barcelone)
Zlatan Ibrahimovic (Suède, Inter Milan puis FC Barcelone)
Iniesta (Espagne, FC Barcelone)
Julio Cesar (Brésil, Inter Milan)
Kakà (Brésil, Milan AC puis Real Madrid)
Frank Lampard (Angleterre, Chelsea)
Maicon (Brésil, Inter Milan)
Lionel Messi (Argentine, FC Barcelone)
Luis Fabiano (Brésil, FC Séville)
Franck Ribéry (France, Bayern Munich)
Wayne Rooney (Angleterre, Manchester United)
John Terry (Angleterre, Chelsea)
Nemanja Vidic (Serbie, Manchester United)
David Villa (Espagne, Valence)
Xavi (Espagne, FC Barcelone)
Yaya Touré (Côte d'Ivoire, FC Barcelone)

Cuma, Ekim 9

The Damned United

Unprofessional Foul Blog'da; Harry Potter'ı sevdiyseniz, The Damned United'ı da seveceksiniz başlığıyla çıkmışlar filmin postunu. Britanya kültürüne haiz olanlar için yazıda epey altmetin mevcut, filmin kısa hikayesini ve eleştirisini de aceto yapmıştı, yağmur, rüzgar, ego, futbol, Leeds ve aksan. Bu gece de izleme sırası bana gelmiş, aşağıda trailer var, izleyiniz.


PS: Harry Potter kıstas değildir, bu filmi futbolu sevdiğiniz için izleyiniz. There's only one obvious choice..

Düşen İtalyan futboluna son tekme Cannavaro'dan

İtalyan futbolu 2000 sonrası kademeli bir düşüşteydi malum, Parma, Fiorentina, Lazio derken araya kanunlar ve Juventusgiller girdi, düştüler kalktılar, ortalığı Mourinho'ya, Avrupa'nın ilk 3'ündeki yerlerini de Almanya'ya bıraktılar.


Şimdi İtalya futbolunun bayrak adamlarından birisi ile çöküş devam ediyor. Rivayete göre Cannavaro'da doping var, savunmaya göre hastalığın iyileşmesi için gerekli bir ilaç kullanımı mevcut. Klasik bir süreç tabi, iddia makamı ve savunma. Durumun ne olduğunu ileride göreceğiz..

29 ağustosta Cannavaro'nun verdiği numuneler pozitif çıkmış, sorun kandaki kortizon miktarı. Cannavaro 36 yaşında, muhtemel bir cezada veda eder herhalde artık yeşil sahalara. Üzülürüz, bir İtalyan defans daha sorunlarla ayrılır tarih sahnesinden, gerçekten üzülürüz..

Salı, Ekim 6

Memo @Stamford Bridge

Utah Jazz ve Chicago Bulls takımları NBA'in 3-4 yıldır gerçekleştirdiği Avrupa'ya açılma ve Avrupa'ya NBA'i daha fazla pazarlama çalışmaları paralelinde bugün Londra'da karşı karşıya geliyorlar.

ABD'ye giden herhangi bir ünlüyü bir NBA maçını izlerken yakalamak standartlaşan bir durum artık, aynı durum şimdi de tersten işliyor, NBA yıldızları haftasonu Emirates'te görüntülendiler, Stamford'da şov yaptılar. Chelsea-Liverpool maçının kaçırılmayacağı onların da malumu. Avrupa Şampiyonası'nı TV'den seyreden Andrei Kirilenko ve bizim Mehmet Okur yanlarına Chicago'nun çaylağı Derrick Rose'u da alarak sahada takıldılar. ABD yapısına uymayan bir maçtı gerçi Stamford'daki skorun kısırlığı açısından. Emirates'e gidenler bir nebze olsun kendilerini ait oldukları ligin ülkesinde hissetmişlerdir.

Tatar Roy Keane

11 maçtır galibiyet yüzü görmeyen Ipswich'in agresif hocası Keano vs. BBC muhabiri.. Gazetecilik zor zenaat bazen. Yumruğa ramak kala..

Pazartesi, Ekim 5

Capello'nun son İngilizleri

Milli maç arasına girmiş bulunmaktayız. Capello'nun İngiltere'sinde çok fazla değişiklik yok, bir tek Agbonlahor kadroya dahil edilmiş öncekilere ek olarak. Geçenlerde bir yerlerde Capello'nun İngiltere'si ile önceki milli takımların istatistiksel kıyaslamasında fark yok denecek kadar azdı, Capello'nun takımı da aynı şutu çekiyor, aynı ortayı yapıyormuş yani. Demek ki teknik direktör farkı dediğimiz şey bu, yüzde 10 etkilidir, yok efendim yüzde 5'e iner gibi beylik lafların gereği yok, hocanın etkisini buyrunuz görünüz.


Goalkeepers: Paul Robinson (Blackburn), Robert Green (West Ham), David James (Portsmouth)

Defenders: Ashley Cole (Chelsea), John Terry (Chelsea), Glen Johnson (Liverpool), Wayne Bridge (Manchester City), Joleon Lescott (Manchester City), Wes Brown (Manchester United), Rio Ferdinand (Manchester United), Matthew Upson (West Ham)

Midfielders: James Milner (Aston Villa), Frank Lampard (Chelsea), David Beckham (Los Angeles Galaxy), Steven Gerrard (Liverpool), Gareth Barry (Manchester City), Shaun Wright-Phillips (Manchester City), Michael Carrick (Manchester United), Aaron Lennon (Tottenham)

Strikers: Emil Heskey (Aston Villa), Peter Crouch (Tottenham), Carlton Cole (West Ham), Wayne Rooney (Manchester United), Gabriel Agbonlahor (Aston Villa)

Kale boş görünüyor yine ama sağlam defans kalenin açıklarını hep kapattı. Capello'nun eşi ile Beckham arasındaki samimiyet dolayısıyla da Beckham'ın kadroda yer almasını yadırgamıyoruz. West Ham ve Aston Villa'dan 3 oyuncu kadroda, yetiştirmeye ve parlatmaya devam ediyorlar, Arsenal ortalarda yok doğal olarak, ümit takımları beslemekten A takıma sıra gelmemiş, Liverpool'da bayrak derecesinde temsil ediliyor, büyüksün Gerrard.
Evet, 1966'dan beri... ile başlayacak yeni bir hikayeyi dinlemek üzere arkamıza yaslanıyoruz şimdi, Capello, sendeyiz hocam.

Pazar, Ekim 4

Klavikula

Çok sevdiğim bir kemik adıdır bu. Spor haberlerinde duymayız pek ama yine de spor yaparken kazaya kurban gitmesi muhtemeldir. Nitekim daha önce bu kemiği kırmışlığımız vardır. Şimdi mevcut durumda ise, aynı kemiği ciddi ciddi zedeleyip et kısmında da enfeksiyon yaşıyoruz. Sorunun artık başkalarında olmadığı da anlaşılıyor buradan, tüm başkalarından özür dilerim. Sorun bende ve kemiklerimdeymiş.

Çarşamba, Eylül 30

Bent'in 11'i

Four Four Two her sayıda bir tam sayfa ayırıyor bu X'in 11'i kısmına. Darrent Bent 1+1 tweetle halletmiş işi.

Premier Lig'in bu sezonundan seçtiği 11 şu şekilde; Shay Given, Glen Johnson, Turner, Rio Ferdinand, Benoit Assou Ekotto, Giggs, Lampard, Gerrard, Wright Phillips, Torres ve Arshavin.. Bu 11'in hemen sonrasında Arshavin'i çıkarmış ve çılgın takım arkadaşı Trinidadlı Kenwyne Jones'u eklemiş, son maçtaki üstün uyumlarının etkisi olsa gerek. Bu uyum aynı zamanda Bent'in Tottenham'da bulamadığı havayı da sağlamış gibi, golleri ardı ardına sıralıyor.

*Bu arada Four Four Two'ya da ayrı bir parantez açmak lazım ayrı bir postta, yeniden Banu Yelkovan zamanındaki şaşaalı günlerine dönüyor gibi.

Zidane en iyiyi arıyor..

Zidane, Gerrard'ı seviyor, takdir ediyor. Adidas da bu ilişkiyi kurguyu çizgilere dökmüş, bu linkten izlemek mümkün.


Gerrard ve Zidane.. Futbola romantizm katıyorlar, Anfield'ın koridorlarında, çizgiler ve harika bir müzikle çok daha güzel oluyor bu romantizm. Youtube'a ulaşamayanlar için ''The Ultimate Search: The Powerhouse - adidas Zidane Gerrard'' keywordleri yardımcı olacaktır.

Aston Martin

Bendtner trafik kazası geçirdi ve akşam oynanan Olympiakos kadrosundan çıkarıldı, aşağıdaki karede de kazanın gerçekleştiği 270.000 dolarlık Aston Martin'i görüyoruz.


Bendtner bu araçtan kemerini çözüp çıkmış, araç amiyane tabirle pert olmuş ama, geçmiş olsun, ne diyelim, duy bizi Nicklas!

Şampiyonlar Ligi 2/1'den kalanlar

Öncelikle Platini'ye bir atıfta bulunalım, Şampiyonlar Ligi gerçekten şampiyonların ligi olunca eski popülaritesinin altında kalıyor gibi, hele ki ilk turda.


Günün maçları;

Rubin Kazan-Internazionale
Mourinho'nun adamları ligdeki 1-0'lık Sampdoria şokunun üzerine bir de Rubin'de 1-1'lik şoku yaşadılar. ''Special one''ı tutabilene aşkolsun artık. Üstelik takımı 10 kişi kaldı!

Barcelona-Dinamo Kiev
Barça bildiğimiz gibi, Messi'nin kendine has golü ve Bojan'la çekişen Pedro'dan gelen ikinci gol. 2-0 aldılar. Ibrahimovic Inter zamanlarında yaşadığı CL kısırlığına devam edecek mi diye de bir not düşeyim, ileride lazım olur belki.

Rangers-Sevilla
Papa'nın adammları, müslüman Kanoute'nin takımı karşısında dağıldılar. Evet, en sansayonel bakış açısı bu galiba, 4-1'lik skorun ortaya çıktığı maçta tüm goller ikinci yarıda. Sevilla'da Adriano ve Kanoute'nin attıkları gollerin hemen 1 dakika sonrasında saha kenarına alınmaları da ayrı bir konu, tartışılır.

Unirea-Stuttgart
Her iki yarının başında gelen gollerle maç 1-1 sona ermiş. Platini'ye sitemde bulunma sebebimiz olan maçlardan biriydi bu arada. Tek kaydadeğer yanı, Alma ekibinin golünün bizim(!) oğlan Serdar'dan gelmesi.


Fiorentina-Liverpool
Rafa'nın takımında yine bir haller var, sene başında Xabi Alonso'yu satmamalıydık dercesine yaptığı açıklamalar vardı ama sorun biraz daha arkalarda gibi. Jovetic ilk yarıda bitirdi işi, Fiorentina 2-0'la aldı maçı. Goller ilk yarıda dediğim gibi ama bildiğin kontratak, Liverpool'daki de neyin saldırısı bu kadar.

Debrecen-Olympique Lyonnaise
Lyon 4-0'la aldı maçı, 50 dakikada bileti kestiler, bitirdiler işi. İstatistikler oyunun öyle 4 farka koşacak bir yapısının olmadığını söylüyor ama işte usta ayaklar affetmiyor.

Arsenal-Olympiakos
Arsenal kalesine Mannone çok yakıştı öncelikle, tuttum ben bu adamı. Epeydir bu kaleye güven veren birini görmemiştim. Maç boyu hücüm eden Arsenal son 15'e sığdırdığı 2 golle kopardı maçı. Yunan takımı bariz beraberliğe gelmiş, sonlarda verdiler bayrağı. Arshavin'in golü estetik olsa da ofsayttı bariz, çocuğun şirinliğine aldandı hakemler, farkı yarattı Arshavin de.

Alkmaar-Standar Liege
Platini'ye selam eden bu maçta da skor 1-1. AZ artık adını ezberletti Avrupa arenasında ama hala gözümde bir alt ligin takımı. Nasıl ki bizim takımlar eğreti duruyor orada, bu takım da öyle, Belçika ekibini hiç saymıyorum.

Pazartesi, Eylül 28

Sol Campbell anlatıyor!

Blogspot başlık satırına bir de grafik ekleme özelliği koysalar, Milliyet tadında haberler giresim var aslında tıpkı bu haberde olduğu gibi. Bir flaş yapıştırmak, bir soru işareti eklemek, sonrasında bir mikrofon, özel açıklamalar falan..

Neyse, biz realiteye dönelim. Malum Sol Campbell adlı sert çocuk sezona Notts County'de başladı, 1 maç oynadıktan sonra koyverdi gitti. Kendisinden nefret edenlerin sayısını artırmakla kaldı sadece. Notts County İngiltere'nin en köklü kulüplerinden birisi olmasına rağmen alt liglerde. Reel sıralamaya göre İngiltere'nin 4. liginde yer alıyor teknik adamlık koltuğunda Sven-Goran'ın bulunduğu bu Nottingham kulübü. Campbell'ın oraya gidişi olay doğal olarak ancak oradan ayrılışının da bu kadar olay olması manidar oldu işte.

Sol takımda 29 gün kaldı ve ayrıldı sonrasında. Ayrılığın ardından bir süre ses çıkmadı taraflardan, sonrasında Mr. Campbell resmi açıklamalarda bulundu newsoftheworld'e, birkaç pasaj dinleyelim: "I knew I would be the club's first big signing but was told I would be the first of many. Names like Roberto Carlos and Benjani were mentioned. But nothing materialised. And you know when people have money because things happen quickly. The only thing I'm guilty of is taking people at their word."

Bu kulübün ilk büyük oyuncusu olduğumun farkındayım. (küstah) Carlos ve Benjani'nin de adları geçti takımla ilgili, onlar da gelecekti aslında. (Biri City'de, diğeri Fener'de, gelmedi onlar Sol, sorun sende, iki lafa mı kandın, paraya mı açık ol) Olayı paraya bağlamış bir şekilde arkadaşımız yine de, para kapıları açıyor hesabı yürümüş gitmiş. Son kertede de yine küstahlık var, sözümü utamadım, suçluyum hesabı. Bir bırak git demezler mi adama? Geçmişinde Tottenham'lıları yüzüstü bıraktığın zamana dönmez mi insanlar, tutmadığın sözleri çarpmazlar mı yüzüne?

Futbolunu oynadın ne güzel, yaş olmuş 35, arkanda güzel anılar bırakıp gidemiyorsun demek ki. Bir takım hırslar bitiriyor insanı. Son dönem yerli veteranlarda da var bu sorun, Galatasaray'ın yıldızlarının akıbetleri bir günde çizildi hep mesela, Fenerbahçe'nin hiç olmadı veteran yıldızları, onların gönül bağı çok daha evvelden koptu. Yaşı gelen, formdan düşen oyuncu ya ısrarla devam dedi, kovuldu, ya erkenden gitti, dağıldı. Tamam dostum buraya kadar diyemedi kimse.. Gereksiz zamanda gereksiz duygusallıklar, olmadık yerde olmadık hatalar.. Hasan, Ergün, Arif, Hakan, Oğuz, Abdullah, Ogün.. Bu adamlar nasıl bıraktı futbolu sahi? Hatırlayan var mı?

Cuma, Eylül 25

C-Ron; önce sahada sonra ekranda

Manchester'dan dünyanın en pahalısı olarak gelip tüm küstahlığına rağmen aynı başarı çizgisinde ilerlemeyi başaran adam Ronaldo. Geride kalan maçlar çok fazla değil, elde edilen başarı da net fikir vermemeli belki ama Real takımını bu adam sırtlayacak gibi görünüyor ManU'da olduğu gibi. Kaka, Milan'da yaşadığı 'en büyük' oyunculuk deneyimini burada tekrar yaşayamayacak, Raul zaten bir süredir Hakan Şükür muamelesi görüyordu, sonuçları ileride daha net görürüz elbet.

Ronaldo Real'in her maçında bir iki sallıyor, Messi ile bu kez aynı ligde çekişiyor, güzel olacak herşeye rağmen. Bu arada Ronaldo'nun CR7 markası ne olacak onu merak ediyorum, bir üst modelleri CR9 ile satıyoruz demiş midir acaba, kendini yenilemiş midir? Yoksa Raul'la pazarlığa mı girişti eli biraz daha güçlenince 7 numarayı almak için..

Cristiano Ronaldo'yu şahsen sevmem hiç, küstahtır, ukaladır, iticidir, kendine oynar. Ancak şöyle de bir durum söz konusu ki, ben ve benim gibiler onun için yanlış yapsın, eline yüzüne bulaştırdın dedikçe o şovunu katlayarak sürdürüyor, resitalini tüm özgüveniyle sunmaya devam ediyor. Sanırım bendeki biraz daha sevmemenin kıskançlıkla bezenmiş hali..

*** ***

Neyse, Ronaldo tüm bu güzel 1-2 aylık sürecin ardından ilk büyük röportajını da vermiş TV'de. Bahsetmiş işte ne varsa.. Görüntü aşağıda, konuşmadan kısa pasajlar da daha aşağıda..


*İspanya'da oynamaktan, Realli olmaktan çok mutluyum, yıllardır hayalini kurduğum şeyi gerçekleştirdim.
*Hala adaptasyon sürecini yaşıyorum, daha iyi olacağım.
*Villareal'e attığım gol en iyi golüm değil ama en iyilerimden biri.
*Herşeyin iyiye gitmesi güzel, Tanrı'ya ve takım arkadaşlarıma müteşekkirim (Kaka effect)
*Bileklerimi kullanmak futbola başladığım zamanlardan beri vazgeçilmez tarzım, böyle oynamaya da devam edeceğim.
*TV'de sahadakinden daha farklıyım, çekingenim evet, çünkü TV için yeterli altyapım yok. (Futbol sahası benim yaşadığım yer mesajı)
*Takımın penaltıcıları Kaka ve Ronaldo.
*İlk resmi golümü attığımda penaltı olmasına rağmen çok sevindim.
*Barcelona harika bir kulüp ve harika oyuncuları var. çok organizeler.
*Altın Top Ödülü'nü bir kez kazandım, ileride bir kez daha kazanabilirim, neden olmasın.

Çarşamba, Eylül 23

En çok harcayanlar kulübü 2009-2010

Transfer döneminde en çok paraya kıyan takımlar sıralanmış footballfinance.com'da. Listede çok fazla sürpriz yok ama ödenen rakamların toplamını bir kalemde görmek kısa süreli sürprizler yaşatıyor insana. Deloitte'un Money League araştırmasında nasıl ki ilk 20 kulüp arasına 4 büyük lig dışından kafasını uzatan bir iki takım varsa bu tabloda da durum aynı şekilde. Fransa'dan Lyon ve Bordeaux ile bizden Fenerbahçe dışındaki tüm takımlar İngiltere, İspanya, Almanya ve İtalya'dan..

Listenin başında en yakın rakibini neredeyse ikiye katlayan Real Madrid var tabi, Milan'ın yer almadığı listede Genova ve Napoli üstlerde. İspanya'dan Barça ve Real dışında bir de 20. sıradaki Sevilla var. (Listede sadece ödenen paralar var, satılan oyunculardan elde edilen kalemler dahil edilmemiş)

1. Real Madrid / Spain - € 257,400,000
2. Manchester City England - € 139,300,000
3. FC Barcelona / Spain - € 113,500,000
4. Internazionale v Italy - € 90,500,000
5. Bayern Munich / Germany - € 74,700,000
6. Olympique Lyon / France - € 72,500,000
7. FC Genoa / Italy - € 69,300,000
8. Juventus / Italy - € 55,300,000
9. Naples / Italy - € 49,700,000
10. Aston Villa / England - € 46,900,000
11. FC Liverpool / England - € 43,500,000
12. Sunderland / England - € 42,300,000
13. Olympique Marseille / France - € 40,900,000
14. Manchester United / England - € 36,900,000
15. Tottenham Hotspur / England - € 34,400,000
16. Bordeaux / France - 30.000.000 €
17. Hamburger SV / Germany - € 28,900,000
18. FC Chelsea / England - € 28,500,000
19. Fenerbahce - Turkey - € 28,000,000
20. FC Seville / Spain - € 27,000,000

Bryan Robson @Thailand

Futbol arenasında kendini kabul ettirememiş ülke takımlarının en sevdiği yöntemdir ünlü bir hocayı getirip takımın başına koymak. Ünlü derken bir zamanlar ünlü birinden bahsediyorum tabi. Arap ülkeleri, Afrika ülkeleri zaman zaman da Asya ülkeleri başvururlar bu yönteme. Amaç takımın silkelenmesini sağlamak, hocanın teknik taktik becerisinden önce adıyla ülke futbolunu bir yerlere getirebilmesini sağlamak vs..

Manchester United'ın en uzun süreli kaptanı Bryan Robson da bu kervana katılmış. Teknik direktörlük kariyeri boyunca dengeli bir şekilde iniş yaşayan hoca bu sürece daha fazla dayanamamış ve ülkesi dışında bir yere gitmeye ikna olmuş sonunda. Kendisi artık Tayland Milli Takımı'nın teknik direktörü. Aklımdan geçen tatilini geçirdiği ülkede gelmişken kalayım türünden bir yaklaşım içerisine girmiş olması ama neyse, öğreniriz elbet. Toplamda 4 yıllık anlaşma yapılmış hoca ile. Kaptan Marvel'e iyi tatiller, iyi çalışmalar diliyoruz.

Pazartesi, Eylül 7

Juego Bonito - 20

Espanyol'un kaptanı Daniel Jarque.. Cesc Fabregas gibi Barcelona doğumluydu o da. U-21 kategorilerinde beraber oynamışlar zamanında. Everton karşılaşmasında attığı golün ardından vatandaşını, futbol sahasına veda eden Katalan büyüğünün ruhunu şad etti Cesc, 15 Ağustos 2009, Emirates.

Cuma, Eylül 4

Tribün Redemption

Galatasaray'ın Beşiktaş'la oynayacağı ''derbi'' mücadelesinin bilet fiyatlarını görünce afallayıp bu postu yazmaya mecbur kaldım. Eskiden 3 büyük takımın bilet fiyatları çok farklı değildi, normal maç ve büyük maç tarifeleri birbirine yakındı. Son gelinen noktada; Fenerbahçe'nin Kasımpaşa ile iç sahada oynayacağı maçın biletler, Galatasaray'ın Fenerbahçe ile iç sahada oynayacağı maçın biletinden pahalı. Fenerbahçe taraftarının Sion maçında açtıkları pankartın altı biraz daha doluyor böylelikle.
Aşağıda örnek fiyatlar var;

Fenerbahçe - Manisaspor;
Türk Telekom ve Migros kale arkası tribünü: 55 TL
Fenerium üst H-I BLOK : 110 TL
Fenerium üst E blok: 154 TL
Fenerium alt G blok: 165 TL
Fenerium alt B-F blok: 215 TL
Fenerium alt C-E blok: 255 TL
Fenerium alt D blok: 265 TL

Beşiktaş - Gaziantepsor;
Eski Açık: 30,00 TL
Yeni Açık: 35,00 TL
Kapalı Alt: 70,00 TL
Kapalı Üst: 100,00 TL
Numaralı Kenar: 120,00 TL
Numaralı Orta: 150,00 TL
VIP Alt A-F: 150,00 TL
VIP Alt B-E: 175,00 TL
VIP Alt C-D: 200,00 TL
VIP Üst A-F: 200,00 TL
VIP Üst B-E: 250,00 TL

Galatasaray - Kayserispor;
Eski-Yeni Açık: 30,00 YTL
Kapalı Alt Grup1: 200,00 YTL
Kapalı Alt Grup2: 150,00 YTL
Numaralı Grup1: 200,00 YTL
Numaralı Grup2: 150,00 YTL

Bu da kıyas için, Galatasaray - Beşiktaş derbisi;

Eski-Yeni Açık: 50,00 TL
Numaralı Grup 1: 220,00 TL
Numaralı Grup 2: 165,00 TL
Kapalı Alt Grup 1: 220,00 TL
Kapalı Alt Grup 2: 165,00 TL

Galatasaray Türkiye'dir!

Galatasaray'ın hakemlerden yana tavrının net ve keskin çizgilerle gün yüzüne çıktığı, TFF ve MHK ile iplerin koptuğu dönemde, geçtiğimiz sezonun ortalarına denk geliyor bu söylemin ilk olarak hayataımıza girdiği zaman dilimi. Adnan Polat tarafından daha maçın ilk yarısı bitmeden 2 sarı kartla oyundan atılan Lincoln'ün bu malum vukuatı sonrası söylenmişti. Kulübün resmi sitesinden yayınlanan açıklamanın genelinde salvolar ve üstü kapalı tehditler vardı. 'Dün gece Ali Sami Yen Stadı'nda futbolun dışında çirkin bir oyunun bir perdesi daha sergilenmiştir...' ile başlayan hikayenin devamını buradan okuyabilirsiniz.. Velhasıl o zamanlar sinirle söylenen ve asıl amacının tehdit olduğu aşikar olan bu slogan çok konuşuldu, üzeri kapandı, bitti, gitti.
Şimdi yeni bir sezon, Galatasaray dahil olduğu her kulvarda favori ya da başaltı takım. İşler Birinci Fatih Hoca'dan beri hiç olmadığı kadar yolunda. Tam da bu ortamda Galatasaray Dergisi'nde bir başyazı yayınlanıyor Adnan Polat'ın kaleminden. Başlık Galatasaraylılık. Yazı genel ifadelerle Galatasaray'ı ve Galatasaraylılığı onore ediyor, son bölümde ise ''Galatasaraylılık, tüm ögeleriyle bir bütündür. Bu nedenle bölünemez, parçalanamaz. Bu yolda uğraş verenler, tarih boyunca olduğu gibi, hiçbir zaman başarılı olamazlar. Galatasaray, Türkiye'dir.'' ibareleri ile yazı sona eriyor.

Şimdi iki farklı olay ve kullanılan aynı slogan. Pazarlamacı, taraftar, futbolsever, iletişimci vsi farklı gözlerle bakmaya çalışıyorum ancak bu cümleyi kabadayı bir yaklaşımın ötesine koyamıyorum. Yıldırım Demirören söylese bu kadar üzerinde durmazdım, bir şekilde alıştırdı ama Adnan Polat'tan böyle bir yaklaşımı ikinci kez görmek düşündürüyor insanı. Ne gerek var...

Fenerbahçe'nin Avrupa'dan Beklentisi

Taraftara sorulsa bu soru, Galatasaray'ın öldürücü hücum hattı, transfer şampiyonluğu ve Avrupa'daki final hedefi gibi gerekçelerle cevaplar iddialı gelir. Bir anlamda onlardan neyimiz eksik durumu. Fenerbahçe Spor Kulübü'nün taraftara direk dokunan pazarlama araçlarından Fenerbahçe Dergisi de aynısını yapmış üstü kapalı olarak, Daum'u konuşturmuş ve kapağa 'Avrupa'da Türkiye'de bizim sözümüz geçecek' yorumunu çıkarmış. İyi güzel, iç sayfalarda da bu yargı destekleniyor, güzel de daha 2-3 gün önce Daum'un yaptığı bir takım yorumlar bambaşka bir formatta yansıtılmamış mıydı? 'Daum'a göre Avrupa'da kupa hayal' başlığını her yerden hatırlıyorum, iyi bir şeyler yapmaya çalışacağız gibisinden mütevazi açıklamalar gelmişti peşisıra.
Şimdi bu noktada Daum'un iddiasız görünmek için her zaman özel çaba sarfettiğini söylemek de mümkün ancak insana sormazlar mı, tüm demeçler aynı olsun da kulübün hakikaten ne istediğini, ne hedeflediğini biz de bilelim. Daha Aziz Yıldırım'ın Türkiye şampiyonluğuna endeksli hedeflerini unutamamışken..

Sonuç olarak; taraftar gaz aracı olmaya devam ediyor, 55 TL'lik kale arkası bilet fiyatlarından ne kadar uzakta geçerse konu, o kadar iyi!

Perşembe, Temmuz 23

24'te bir güzel adam

Okay Karacan.. Spor medyasının en bi güzel adamlarındandır. Kötü yanı vardır belki, duymuştur mutlaka birileri ama ben bilmem, görmedim, duymadım, bilmiyorum. Alsın eline mikrofonu, ya da almasa da olur, sesi her türlü gider, bana anlatsın. Ne anlattığı da çok önemli değil, yeter ki hikayenin bir yerinde meşin yuvarlak olsun, ıslak zemin lastikleri olsun, kum pistler olsun...

Bu güzel adamı en son HaberTürk'te gördüğümüzde döktürüyordu. Doğal olarak onu döktüler. Sonrasında TRT geldi, Barikello'yu yeniden sempatikleştirip geri verdi bize, bildiğin Bariçello işte adam! Avrupa yakasında takılsa da iş icabı, hep karşının taksisi olarak kaldı, saf ve temiz oldu.

Efendim bu adam şimdilerde Serkan Korkmaz'ın boşalttığı Kanal 24 Spor'un başına geçmiş. Yanına da has adam, online sportmen Ali Okancı'yı almış. Ekipte şimdilik 4 kişinin adı geçiyor, devamı da gelecektir umuyorum. "Müdürlük yaparken bir şeyleri değiştirme şansınız var tamam iyi güzel de departmanın taksi faturasına kadar uğraşınca insan kendini kaybediyor" mealinde bir şeyler söylemişti. Başına aynı dertler gelmez umarım burda, yolu açık olsun.

Pazartesi, Temmuz 20

City'den United hamleleri

Manchester City, bulunduğu kentin ikinci takımı malum. Koskoca United var karşılarında. Alttan alta gerilla çalışmalarla şehirde ön plana çıkmaya çalışıyorlarmış şimdilerde.

Yukarıdaki gerilla çalışması da bu United-City mücadelesinin çok hoş bir örneği. Taze City çocuğu, geçen ayın United'lısı Tevez huzurlarınızda. Machester'a hoşgeldiniz!

Cumartesi, Temmuz 18

Yaşasın, yine yayıncı rezaleti!

Ülkemizin en çok para getiren iki endüstriyel kulübü bu sezon UEFA Avrupa Ligi'nde mücadele edecekler. Yayın haklarını D-Smart'ın satın aldığı bir lig bu. UEFA'nın da haftada bir maçın açik kanalda yayınlanması şartıyla maçları D-Smart'a verdiği lig aynı zamanda. D-Smart maçları yayınlıyor, anlaşmanın tüm şartlarını da yerine getiriyor. Kanal D uzerinden yapmayi planladığı açik maç yayını ile de anlaşmanın son şartına uymuş oluyor. Evet buraya kadar her şey normal, süt liman, hayat güzel, vapurlar falan.

Konuyla ilgili UEFA sitesindeki resmi ibareyi de geçelim, netleşsin durum; "Media rights Dogan TV Holdings will exploit the media rights on its KanalD TV channel – one of Turkey's leading free-to-air channels. KanalD will show live free-to-air coverage of the first-choice game in each matchweek, including the first-choice match featuring a Turkish club, as well as a weekly highlights programme. Additional live games will be scheduled on DSport-branded channels (part of the DSmart digital platform). Furthermore, the platform-neutral approach taken by UEFA means that Dogan has been granted internet and mobile exploitation for all matches"
Öylesine mesuduz ki...

Evet, gelelim realiteye.
Bugünlerde çeşitli Doğan Grubu gazetelerinde ilanlarını görüyoruz yayıncı kuruluşun, (Yayıncı kuruluş deyince hep Digiturk geliyor aklıma, aferin pazarlamacılarına) Avrupa Ligi maçlari D-Smart'ta diyor. (Türkce dersini iyi dinleyenler biraz daha dikkatli bksınlar, maçlar D-Smart'ta!) Kanal D'de yayilanacak "free" mactan bahsetmemiş hiç. Etik davranış beklemiyorum, pazarlama hileleri deyip geciyorum da birazcık bi insaniyet işte ne bileyim. Neyse geçiyorum bu kısmı, zaten gectiğimiz sene de "Sampiyonlar Ligi D-Smart'ta" ilanlari vardı boy boy gazetelerde. Korktuk biz de. Adamlar yalan söylemiyorlardı herhalde onca ilanda, sonra baktık ki doğru da söylemiyorlarmış. Çok şükür her yerden izledik. "Sadece D-Smart'ta" demedik diye yırtmaya çalıştılar. D-Smart'ta yok mu maçlar, var, e tamam dğru işte?
Şimdi yine aynı şeyi yapıyorlar. Maclar D-Smart'ta.. Aferin diyorum.. Sadece aferin.. (sadece deyince daha net oluyor)

Beni asıl geren kısma geleyim şimdi. Bu D-Smart'ci beyefendilerin piyasaya çıktıkları ilk zamanlarda soyledikleri bir söz vardi, çerçevletip Digiturk'e gönderenler bile vardı yahu; "D-Smart'a bir kere para verirsiniz, bir daha da vermezsiniz, tüm kanallari ömür boyu bedava izlersiniz" (İç ses: Vay, süpermiş abi, hemen alalım, biz ölünce çocuklar da bedavaya izlemeye devam ediyoramış hatta)

O zamanlar D-Spor kanali vardı mesela, maclar o kanalda yayınlanıyordu, D-Smart sahipleri de UEFA maclarini bedava izliyorlardı, sevincliydiler. Bir omur boyu da bedava izleyecekler ya. Cunku D-Spor kanalı hep var, ne güzel...
Sonra soyle bir laf dolanmaya basladi piyasada. "Efendim, biz o an hangi kanallarınız varsa onları bedava izlersiniz dedik, neler diyorsunuz siz, elinizde ne varsa o işte" Hmm.. Tamam olsun D-Spor hala var.. Yeter bize..

Mevcut duruma dönelim şimdi de. D-Smart bu Avrupa Ligi için yeni bir kanal kurdu. Özel bir organizasyon sonuçta, çok önemli,kanalın adı Euro Futbol. Avrupa Ligi maçları bu kanalda artık. Bu şu demek oluyor; D-Smart bir şekilde yine yırtmayı başarıyor, D-Spor'da Bolu-Giresun maçı var, o hala bedava git izle kardeşim!

Yeni kanal açarsak ekstra para alabiliriz pişkinliği ile fazladan yıllık 200 TL talep ediyorlar şimdi. Haklılar, eldeki kanallar hala bedava, D-Spor hala ucretsiz, soz verdikleri gibi. Sizden D-Spor icin ekstra ucret isteyen oldu mu? Ah halkım, yapma bunu, baştan sormadın ki, yanlış anlamışsın, şimdi bana kızıyorsun!

Bitti mi, hayır! D-Smart’ın yepyeni hileleri var. "First choice game in each matchweek" diye bir ibare var mesela UEFA’nın maç yayınları ile ilgili anlaşmasında. Yanlış anlamıyorsam Türk takımlarının o hafta oynayacakları en "top" maç açık kanalda yani Kanal D'de olacak, ilk seçim, ilk tercih free yayınlanacak. Benim içimden Trabzonspor'un tüm maçları Kanal D'de olacak gibi bir şeyler geçiyor ama hadi hayırlısı. Kimin "first choice"i olacak merak ediyorum.

Eğer bunu da yaparlarsa çok büyük beddualar edeceğim kendilerine. 3 kuruş 5 kuruş için değil, pazarlama denen şeyin içine edip suyunu çıkardıkları için ve insanları resmen salak yerine koydukları için.

Büyüksün medya, büyüksün Doğan, büyüksün Doğan Medya. İnsana nasıl tepki verdireceğini şaşırıyorsun. Tepki derken küfür işte canım, bildiğin dümdüz, kale arkası tadında, hakeme gider gibi..

Salı, Temmuz 7

Back to Football

Çok zaman geçti üzerinden son postun. Araya tatil soktuk, iş soktuk, eğitim soktuk falan falan. Şimdi ise arınmış vaziyetteyiz. Fikstür de çekilmiş yeniden, 09-10 sezonunun ilk somut adımları atılmış. Gazetelere bir anlamda transfer sezonunu kapatın yavaştan, reel haberlere başlayın mesajı verilmiş. Güzel şeyler bunlar..

Turkcell Süper Lig'imizde yeni sezon 7-8-9 Ağustos 2009 tarihinde başlayacak ve 9 Mayıs 2010'da oynanacak maçlarla tamamlanacak. Evet aynı teraneler, sıcağın en sıcak olduğu zamanlarda çılgınca maçlar bizleri bekliyor. İlk hafta mesela Diyarbakır, Antalya ve Antep evlerinde oynayacakları, 45 derece filan mı olacak ki hava. Yine ilk hafta büyüklerden hiçbirisi evinde değil. Galatasaray'ın maçı Antep'te. Fenerbahçe son haftalarının belalısı Denizli ile ilk hafta karşılaşacak. Sivas 2 sezon önceki gibi açılışı Trabzon'la yapıyor.

TFF'nin hazırladığı .ppt formatlı fikstür için link burada.

1. hafta;
Sivasspor-Trabzonspor
Denizlispor-Fenerbahçe
Gaziantepsor-Galatasaray
Antalyaspor-Ankaraspor
İstanbul BŞB-Beşiktaş
Gençlerbirliği-Kayseripor
Bursaspor-Kasımpaşa
Manisaspor-Eskişehirspor
Diyarbakırspor-Ankaragücü

Derbiler;
5.HAFTA Galatasaray-Beşiktaş
10.HAFTA Galatasaray-Fenerbahçe
13.HAFTA Beşiktaş-Fenerbahçe

Çarşamba, Mayıs 27

Futbolun krizi aka. krizin futbolu

Geçtiğimiz Cuma günü TOBB önderliğinde bir kampanya başlatıldı bu topraklarda. Toplamda 9 sivil toplum platformu da kampanyaya destek verdiler. Krizin etkilerini minimize etmek için yapılması gerekenleri anlatan ve ekonominin hareketten beslenen dinamik bir yapı olduğunun altını çizerek toplumsal bilinçle krizi aşmanın mümkün olabileceği mesajını veren bir manifesto eşliğinde lanse edildi yapılan çalışmalar. Buraya kadar her şey ekonomi sayfalarını ilgilendiriyor haklısınız ancak konu buradan sonra futbolu da içine çekiyor; Turkcell Süper Lig’in 33. haftasında oynanan 9 maçın tamamında bu bahsini ettiğimiz kampanyanın “Kriz varsa çare de var” logolu pankartları ile çıktı sahaya ev sahibi takımlar.

Sosyal hayatın birebir yansıması oldukları söylenen futbol sahaları da Türkiye’de ilk kez gerçek manada sosyal hayata dokunmuş oldu böylece. İronik oldu belki ama olsun, sahanın iç kısmı ilk kez bu kadar yakından dokundu sahanın kenarındakilere.

Şu ana kadar kulüplerin -bir şeylerin ters gittiğini ilk bakışta anlayabileceğimiz kulüpler dahil- krize karşı bir şeyler yapmak, krizin etkisini en çabuk hisseden vatandaşa -futbolda bu vatandaşın adı taraftar olarak değişiyor- yönelik faaliyetlerde bulunmak gibi bir düşünceleri olmadı malumunuz, hani kale arkası biletinde indirime gidelim, seneye kombine almak isteyenlere şöyle bir kolaylık sağlayalım ya da ne bileyim, bilet alana atkısını biz hediye edelim, atkı alana bilette biraz indirim yapalım gibisinden bir şeyler kastını ettiğim. Sosyoekonomik duruma paralel pazarlama kampanyaları yani, taraftarın yanında yer aldığını hissettiren kulüp imajı. Yok maalesef, göremedik. Hatta bu olumlu yaklaşımların yokluğunu bırakın, biz ligin 33. haftasında 90 TL’ye satılan kale arkası biletini gördük, evet evet çıplak gözle.

Konuyu biraz daha kulüpler tarafına çekelim burada müsaadenizle. Ekonomik olarak ciddi bir darboğazdan geçen Galatasaray’ı örnek olay olarak incelemekte fayda var. Sezon başında ciddi transfer atılımı gerçekleştiren, yarınlara umutla bakacak saha içi ve saha dışı faaliyetlerde bulunan son şampiyon Galatasaray. Kewell, Baros, Meira, De Sanctis transferleri, Euro 2008’de yıldızlaşan genç oyuncular, ütopyayı gerçeğe dönüştüren Aslantepe hareketi, yeni sponsorlar, yeni projeler, yeni departmanlar, merchandising, iletişim ve pazarlama adına yepyeni oluşumlar. Hepsi çok güzel, hepsi kalıcı başarı için temel niteliğinde. Ancak atlanan bir şey var ki, Galatasaray’ın gelir modelinin işleyebilmesi için öncesinde sıcak paranın bulunması gerekiyor. Sezon başında yapılan planlar Şampiyonlar Ligi’nden gelmesi muhtemel para üzerine oynanan kumara endeksliydi, tutmadı.

Galatasaray ayarındaki -global rakiplerine oranla limitli ve üst düzey liglerde yer almayan- bir futbol takımı için geriye tek bir ciddi gelir getirecek kalem kalıyor, o da futbolcuları satmak. Mehmet Topal ve Arda için teklif edilen totalde 30 milyonun üzerine çıkan miktarı bir şekilde kabul etmek. Bunu yapmadılar, yerine bir şey de koymadılar, hal böyle olunca Galatasaray için çöküş aslında o dönemde başladı. Sonrası malum, can havliyle satılan Meira -arkasında her ne kadar başka işler olsa da- krizin dışa vurmuş haliydi. Ligin bitimine 1 hafta var ve Galatasaray Avrupa’da yer alabilmek için ligin ikincisini kendi sahasında yenmek zorunda ve daha vahimi kimse tarafından favori gösterilmiyor!

Şimdi biraz toparlayalım, olayı makro düzleme taşıyalım ve Türk kulüplerinin endüstriyelleşen dünyada rekabet edebilmeleri, mevcut krizi ve muhtemel krizleri aşmaları için neler yapmaları gerekir, kabaca buna bakalım. Ülkenin maddi olarak “güçlü” takımı hangisi diye sorulacak soruya verilecek tek cevap hala Fenerbahçe. Nedenlerini iyi analiz etmek gerekiyor, bu takımın Deloitte Money League’de ilk 20’ye giren ilk ve tek Türk takımı olmasının başlangıç dönemi çok basit doneler üzerine kurulmuş; yıldızlarını sat, sıcak parayı bul, tesis yap, sürekliliğini koru. Evet, bu kadar. Okocha ve Baliç’in gidişleri bir anlamda milattır Fenerbahçe için, Aziz Yıldırım’ı en çok rahatlatan transferlerdir. Buralardan gelen paralarla tesisleşmenin temelleri atılmış ve pazarlama faaliyetlerine start verilmiştir. Sonrasında zaten değirmen kendini döndürmeye başladığı için yapılan büyük hatalar bile kolaylıkla geri planda kalabilmişlerdir.

Şimdi Galatasaray’ın Arda ve Topal’ı sattığını düşünelim, tribün tepkisi gelecek vs. vs. gibi detayları arkada bırakalım lütfen. Topal’a 1 milyon dolar vermeyi göze alan yapının aynı şekilde onu 10 milyonun üzerinde satabilmeyi de göze alması gerekiyor. Sonrasında yapılacak 3-4 karavana transfer için de kaynak oluşmuş oluyor işte, 5. Oyuncunun doğru çıkması da kulübü yine bir adım öteye taşıyacaktır. Bakınız sadece transfer mantalitesinin katma değerinden bahsediyorum. Bunun sonraki aşamaları için çok çeşitli pazarlama atraksiyonlarını gerçekleştirmek mümkün, onları başka bir yazıda inceleyebiliriz pekala ancak tekrar şunu söylemeliyim ki; o çok gerekli sıcak parayı bulabilmek için bir şeyler yapmalı değil mi?

Son olarak konuyu tekrar TOBB kampanyasına bağlarsak; Ekonomik problemlerin aşılabilmesi için aksiyon gereklidir, kenara koyarak değil, eldekini harekete geçirip onu ekonomik değer kazandırarak krizler aşılır. Bir futbol takımının en büyük sermayesi de futbolculardır, bırakınız oyuncular gitsin, evde kalan her yıldız sönmeye bir adım daha yaklaşıyor. Siz de yeni yıldızlar yetiştirebilmek ve onlar için cazibe merkezi haline gelebilmek için gerekli olan maddi güce sahip olun.

Cumartesi, Mayıs 23

Avrupa'ya gider iken..

Artik Inter-toto Kupası yok, UEFA Kupası da şekil değiştirmiş, upgrade olmuş haliyle karşımızda olacak önümüzdeki sezondan itibaren. Sadece Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi adlarıyla iki organizasyon olacak yani. Kupa Galipleri, Inter-toto'nun da bulunduğu 4 kupadan 2'ye indik, asıl sebep de malum, algılarda Avrupa Kupası sayının aslında 1 (Şampiyonlar Ligi-CL) olması.


Türkiye önümüzdeki sezon CL'de iki takım, AL'de de üç takımla temsil edilecek. Ligimizin şampiyon takımı CL'ye direk gruplardan dahil olacak.
Lig ikincimiz de kendisi gibi şampiyon olmadan bu lige katılmaya hak kazanan takımlardan birisiyle 3. eleme turunda mücadele edecek. Eskiden 3. turdan sonra lige girilirdi ama artık değil, bir de play-off adıyla ortaya 4. tur çıktı. Ligimizin ikincisi 3. turda Romanya, Portekiz, Hollanda, İskoçya, Ukrayna, Belçika, Yunanistan, Çek Cumhuriyeti lig ikincileri ya da Rusya lig üçüncüsünden birisi ile eşleşecek. Sonraki turda da İngiltere, İspanya, İtalya dördüncüleri, Almanya, Fransa üçüncüleri potaya girecekler. Üçüncü elemeden gelen 5 takımla birlikte toplam takım sayısı 10'a çıkacak ve buradaki eşleşmeler sonucu 5 takım daha CL'ye katılma şansı yakalayacak. Yani işi zor bizim ikincinin.

Avrupa Ligi'ne katılacak takımlarımız da ikinci, üçüncü ve dördüncü (play-off) eleme turlarından dahil olacaklar kupa mücadelesine. Avrupa Ligi'ne katılacak ilk takım kupadan gelecek, BJK'nın CL'ye katıldığını düşünürsek bu takım finalist FB oluyor. CL'ye gidenler de belli olduktan sonra sıralamadaki 3. ve 4. takımlar Avrupa Ligi bileti alacaklar.

Takımların hangi turdan başlayacakları da hafiften enteresan. FB kupayı alsaydı mesela, 4. turdan tek eleme turu oynayarak lige dahil olacaktı ancak şimdi finalist kontenjanından katılacağı için ligdeki sıralamaya tabi tutulup kupaya gidecek, bu da 3. veya 4. olmadığı/olamayacağı için Avrupa Ligi'ne gidecek takımlar arasında en kötü lig derecesine sahip olması demek. Yani 2. turdan başlayacak. 3-5 atacak bir takım bulurlar yine, sonra ver elini "güzel günler göreceksin güneşli günler"

Salı, Mayıs 19

Jueogo Bonito - 19

1994, Liverpool tribünleri, Manchester'ın kazandığı şampiyonluğa gönderme, 18'e ulaşın da öle gelin!


ManU'nun 18. şampiyonluğunu da geçtiğimiz haftasonu kutladık! (19 değil 18, edited)

Pazartesi, Mayıs 18

Pardon!

19 Mayıs'ın anlam ve önemini yansıtacak, dostluk mesajlarını ön plana çıkaracak maç iptal edildi.

İnönü'deki Fenerbahçe-Galatasaray maçı evet. Gerekçe "UEFA'ya sözümüz var, kusura bakmayın" şeklinde. UEFA'nın üyük etkinliklerinden birisinin -final gibi- gerçekleştirildiği şehirde aynı hafta bir başka -futbol eksenli- büyük etkinlik gerçekleştirilemezmiş. Bizimkiler bunu yeni mi öğrenmiş? Mümkün.. "Del Bosque'yi alıyoruz, bir de sözleşmesindeki maddelere mi dikkat edeceğiz" felsefesi burada da tezahür etti galiba. Ne sözler vermişiz be, tutacağız mecbur!

Perşembe, Mayıs 14

1 set = 6 sayı

Juande Ramos ve oyuncuları Arjen Robben, Raul, Fernando Gago, Iker Casillas ile Wesley Sneijder Madrid Açık Tenis Turnuvası'nda görünmüşler.

Tenis maçı skoruyla biten Barcelona maçının etkisi yoktur umarım bu hikayede. (6-2, game Barça!)
Detay link..

Arsenal, 09-10 away kit

Bir yerlerden sızmış, Arsenal'in gelecek sezon kullanacağı deplasman forması. Mayıs ayı, gelecek sezonla ilgili çalışmalar büyük ölçüde tamamlanmış yani, herşey yolunda.

Bizde ise federasyon daha formanın neresinde ne olsun tartışmasına girecek. Sonra kulüplerin mevcut anlaşmalarını yok sayıp bir şeyleri ligin sponsor firması lehine düzenlemeye çalışacak. Sonra işte kavgalar, gürültüler. Temmuza sarkarsa gör sen curcunayı. Gerçi o dönemde daha sezonu rezil geçiren iki büyük takımın transfer çalışmaları devam ediyor olacak, forma olayına niye şaşırdıysam artık!

Evet, Arsenal'in yenideplasman forması, beğenmedim!

Çarşamba, Mayıs 13

Road to Championship

Liglerde sona yaklaşıyoruz, bizim ligdeki düşme hattı dillere destan, her ne kadar 2 takım garantilese de 3. takım olma yolundaki 5-6 takımın 1 puan farkla sıralanması yarışa hararet katıyor.
İngiltere'deki durum ise biraz daha farklı, biraz daha heyecanlı bizden.

Bitime 2 hafta var ve henüz düşmesi kesinleşmiş takım yok. Boro ve WesBrom şu aşamada en kötü durumdalar, son 2 haftada alacakları iki galibiyet onları da kurtarır ama şu zamana kadar kurtulmamışsa, bundan sonrası da zor tabi. Bu hafta kazanan WesBrom menajerinin "önümüzdeki hafta kolay bir L'pool maçımız var" mealindeki açıklamaları güzeldi, gülerek söyledi adam, bizde düşen takımın hocasını gülerek örseler vururlar, vururuz ya da, biz de bizden biriyiz nitekim.

- Son dönem performansına bakacak olursak Hull City yolcu gibi, lige flaş başlamanın meyveleri bu mevsime kadar tükendi doğal olarak, Bolton ve ManU maçları var.
- Boro'nun kurtulması için de kazanması gereken 2 maç Villa ve West Ham'a karşı. Villa UEFA için asılmaya devam edecek, West Ham ununu elemiş.
- Newcastle'ın Porstmouth'la oynayacağı maç da listyi biraz daha şekillendirecek. En azından takım sayısı azalacak listede.

Buradan konuşmak her zaman kolay olmuştur, blogger felsefesinin temelinde bu var zaten, ne hesap soracak bir patron var, ne de seni arayıp sallayacak bir kulüp başkanı ya da oyuncu. Yaz gitsin o zaman, nereye kadar sürerse.


Potadaki takımların kalan maçları aşağıda;
West Brom:
Sunday: Liverpool (h).
May 24: Blackburn (a).

Middlesbrough:
Saturday: Aston Villa (h).
May 24: West Ham (a).

Hull:
Saturday: Bolton (a).
May 24: Manchester United (h).

Newcastle:
Saturday: Fulham (h).
May 24: Aston Villa (a).

Sunderland:
Monday: Portsmouth (a).
May 24: Chelsea (h).

Portsmouth:
Monday: Sunderland (h).
May 24: Wigan (a).

Blackburn:
Sunday: Chelsea (a).
May 24: West Brom (h).

Bolton:
Saturday: Hull (h).
May 24: Manchester City (a).

Salı, Mayıs 12

Tuncay susarken...

Maçı kazanan -en azından şeklen- kendisini düşme potasının üstüne atacaktı, evinde oynayan Newcastle kazandı. 3. dakikada gelen Boro golünün çok şey yapan adamı Tuncay, koskoca St. James's Park'ı sustaracağını düşündü malesef. Yemedi amiyane tabirle. (Atanı demek isterdim ama Beye'ye kendi kalesine atılan gol olarak yazılmış)

3-1 yenildi "Tuncaylı Boro". Resmi site "final countdown" demiş, nasıl istersen öyle anla tadında bir tanımlama. Yolun sonu görünüyor gibi işte.
Maçın gollerini buradan izleyebilirsiniz. Tuncay'ın yaptığı hareketi algılamada sorun yaşadım, kısmetse akşam eve gidince bir yerde rast gelirim.