Çarşamba, Mayıs 27

Futbolun krizi aka. krizin futbolu

Geçtiğimiz Cuma günü TOBB önderliğinde bir kampanya başlatıldı bu topraklarda. Toplamda 9 sivil toplum platformu da kampanyaya destek verdiler. Krizin etkilerini minimize etmek için yapılması gerekenleri anlatan ve ekonominin hareketten beslenen dinamik bir yapı olduğunun altını çizerek toplumsal bilinçle krizi aşmanın mümkün olabileceği mesajını veren bir manifesto eşliğinde lanse edildi yapılan çalışmalar. Buraya kadar her şey ekonomi sayfalarını ilgilendiriyor haklısınız ancak konu buradan sonra futbolu da içine çekiyor; Turkcell Süper Lig’in 33. haftasında oynanan 9 maçın tamamında bu bahsini ettiğimiz kampanyanın “Kriz varsa çare de var” logolu pankartları ile çıktı sahaya ev sahibi takımlar.

Sosyal hayatın birebir yansıması oldukları söylenen futbol sahaları da Türkiye’de ilk kez gerçek manada sosyal hayata dokunmuş oldu böylece. İronik oldu belki ama olsun, sahanın iç kısmı ilk kez bu kadar yakından dokundu sahanın kenarındakilere.

Şu ana kadar kulüplerin -bir şeylerin ters gittiğini ilk bakışta anlayabileceğimiz kulüpler dahil- krize karşı bir şeyler yapmak, krizin etkisini en çabuk hisseden vatandaşa -futbolda bu vatandaşın adı taraftar olarak değişiyor- yönelik faaliyetlerde bulunmak gibi bir düşünceleri olmadı malumunuz, hani kale arkası biletinde indirime gidelim, seneye kombine almak isteyenlere şöyle bir kolaylık sağlayalım ya da ne bileyim, bilet alana atkısını biz hediye edelim, atkı alana bilette biraz indirim yapalım gibisinden bir şeyler kastını ettiğim. Sosyoekonomik duruma paralel pazarlama kampanyaları yani, taraftarın yanında yer aldığını hissettiren kulüp imajı. Yok maalesef, göremedik. Hatta bu olumlu yaklaşımların yokluğunu bırakın, biz ligin 33. haftasında 90 TL’ye satılan kale arkası biletini gördük, evet evet çıplak gözle.

Konuyu biraz daha kulüpler tarafına çekelim burada müsaadenizle. Ekonomik olarak ciddi bir darboğazdan geçen Galatasaray’ı örnek olay olarak incelemekte fayda var. Sezon başında ciddi transfer atılımı gerçekleştiren, yarınlara umutla bakacak saha içi ve saha dışı faaliyetlerde bulunan son şampiyon Galatasaray. Kewell, Baros, Meira, De Sanctis transferleri, Euro 2008’de yıldızlaşan genç oyuncular, ütopyayı gerçeğe dönüştüren Aslantepe hareketi, yeni sponsorlar, yeni projeler, yeni departmanlar, merchandising, iletişim ve pazarlama adına yepyeni oluşumlar. Hepsi çok güzel, hepsi kalıcı başarı için temel niteliğinde. Ancak atlanan bir şey var ki, Galatasaray’ın gelir modelinin işleyebilmesi için öncesinde sıcak paranın bulunması gerekiyor. Sezon başında yapılan planlar Şampiyonlar Ligi’nden gelmesi muhtemel para üzerine oynanan kumara endeksliydi, tutmadı.

Galatasaray ayarındaki -global rakiplerine oranla limitli ve üst düzey liglerde yer almayan- bir futbol takımı için geriye tek bir ciddi gelir getirecek kalem kalıyor, o da futbolcuları satmak. Mehmet Topal ve Arda için teklif edilen totalde 30 milyonun üzerine çıkan miktarı bir şekilde kabul etmek. Bunu yapmadılar, yerine bir şey de koymadılar, hal böyle olunca Galatasaray için çöküş aslında o dönemde başladı. Sonrası malum, can havliyle satılan Meira -arkasında her ne kadar başka işler olsa da- krizin dışa vurmuş haliydi. Ligin bitimine 1 hafta var ve Galatasaray Avrupa’da yer alabilmek için ligin ikincisini kendi sahasında yenmek zorunda ve daha vahimi kimse tarafından favori gösterilmiyor!

Şimdi biraz toparlayalım, olayı makro düzleme taşıyalım ve Türk kulüplerinin endüstriyelleşen dünyada rekabet edebilmeleri, mevcut krizi ve muhtemel krizleri aşmaları için neler yapmaları gerekir, kabaca buna bakalım. Ülkenin maddi olarak “güçlü” takımı hangisi diye sorulacak soruya verilecek tek cevap hala Fenerbahçe. Nedenlerini iyi analiz etmek gerekiyor, bu takımın Deloitte Money League’de ilk 20’ye giren ilk ve tek Türk takımı olmasının başlangıç dönemi çok basit doneler üzerine kurulmuş; yıldızlarını sat, sıcak parayı bul, tesis yap, sürekliliğini koru. Evet, bu kadar. Okocha ve Baliç’in gidişleri bir anlamda milattır Fenerbahçe için, Aziz Yıldırım’ı en çok rahatlatan transferlerdir. Buralardan gelen paralarla tesisleşmenin temelleri atılmış ve pazarlama faaliyetlerine start verilmiştir. Sonrasında zaten değirmen kendini döndürmeye başladığı için yapılan büyük hatalar bile kolaylıkla geri planda kalabilmişlerdir.

Şimdi Galatasaray’ın Arda ve Topal’ı sattığını düşünelim, tribün tepkisi gelecek vs. vs. gibi detayları arkada bırakalım lütfen. Topal’a 1 milyon dolar vermeyi göze alan yapının aynı şekilde onu 10 milyonun üzerinde satabilmeyi de göze alması gerekiyor. Sonrasında yapılacak 3-4 karavana transfer için de kaynak oluşmuş oluyor işte, 5. Oyuncunun doğru çıkması da kulübü yine bir adım öteye taşıyacaktır. Bakınız sadece transfer mantalitesinin katma değerinden bahsediyorum. Bunun sonraki aşamaları için çok çeşitli pazarlama atraksiyonlarını gerçekleştirmek mümkün, onları başka bir yazıda inceleyebiliriz pekala ancak tekrar şunu söylemeliyim ki; o çok gerekli sıcak parayı bulabilmek için bir şeyler yapmalı değil mi?

Son olarak konuyu tekrar TOBB kampanyasına bağlarsak; Ekonomik problemlerin aşılabilmesi için aksiyon gereklidir, kenara koyarak değil, eldekini harekete geçirip onu ekonomik değer kazandırarak krizler aşılır. Bir futbol takımının en büyük sermayesi de futbolculardır, bırakınız oyuncular gitsin, evde kalan her yıldız sönmeye bir adım daha yaklaşıyor. Siz de yeni yıldızlar yetiştirebilmek ve onlar için cazibe merkezi haline gelebilmek için gerekli olan maddi güce sahip olun.

Cumartesi, Mayıs 23

Avrupa'ya gider iken..

Artik Inter-toto Kupası yok, UEFA Kupası da şekil değiştirmiş, upgrade olmuş haliyle karşımızda olacak önümüzdeki sezondan itibaren. Sadece Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi adlarıyla iki organizasyon olacak yani. Kupa Galipleri, Inter-toto'nun da bulunduğu 4 kupadan 2'ye indik, asıl sebep de malum, algılarda Avrupa Kupası sayının aslında 1 (Şampiyonlar Ligi-CL) olması.


Türkiye önümüzdeki sezon CL'de iki takım, AL'de de üç takımla temsil edilecek. Ligimizin şampiyon takımı CL'ye direk gruplardan dahil olacak.
Lig ikincimiz de kendisi gibi şampiyon olmadan bu lige katılmaya hak kazanan takımlardan birisiyle 3. eleme turunda mücadele edecek. Eskiden 3. turdan sonra lige girilirdi ama artık değil, bir de play-off adıyla ortaya 4. tur çıktı. Ligimizin ikincisi 3. turda Romanya, Portekiz, Hollanda, İskoçya, Ukrayna, Belçika, Yunanistan, Çek Cumhuriyeti lig ikincileri ya da Rusya lig üçüncüsünden birisi ile eşleşecek. Sonraki turda da İngiltere, İspanya, İtalya dördüncüleri, Almanya, Fransa üçüncüleri potaya girecekler. Üçüncü elemeden gelen 5 takımla birlikte toplam takım sayısı 10'a çıkacak ve buradaki eşleşmeler sonucu 5 takım daha CL'ye katılma şansı yakalayacak. Yani işi zor bizim ikincinin.

Avrupa Ligi'ne katılacak takımlarımız da ikinci, üçüncü ve dördüncü (play-off) eleme turlarından dahil olacaklar kupa mücadelesine. Avrupa Ligi'ne katılacak ilk takım kupadan gelecek, BJK'nın CL'ye katıldığını düşünürsek bu takım finalist FB oluyor. CL'ye gidenler de belli olduktan sonra sıralamadaki 3. ve 4. takımlar Avrupa Ligi bileti alacaklar.

Takımların hangi turdan başlayacakları da hafiften enteresan. FB kupayı alsaydı mesela, 4. turdan tek eleme turu oynayarak lige dahil olacaktı ancak şimdi finalist kontenjanından katılacağı için ligdeki sıralamaya tabi tutulup kupaya gidecek, bu da 3. veya 4. olmadığı/olamayacağı için Avrupa Ligi'ne gidecek takımlar arasında en kötü lig derecesine sahip olması demek. Yani 2. turdan başlayacak. 3-5 atacak bir takım bulurlar yine, sonra ver elini "güzel günler göreceksin güneşli günler"

Salı, Mayıs 19

Jueogo Bonito - 19

1994, Liverpool tribünleri, Manchester'ın kazandığı şampiyonluğa gönderme, 18'e ulaşın da öle gelin!


ManU'nun 18. şampiyonluğunu da geçtiğimiz haftasonu kutladık! (19 değil 18, edited)

Pazartesi, Mayıs 18

Pardon!

19 Mayıs'ın anlam ve önemini yansıtacak, dostluk mesajlarını ön plana çıkaracak maç iptal edildi.

İnönü'deki Fenerbahçe-Galatasaray maçı evet. Gerekçe "UEFA'ya sözümüz var, kusura bakmayın" şeklinde. UEFA'nın üyük etkinliklerinden birisinin -final gibi- gerçekleştirildiği şehirde aynı hafta bir başka -futbol eksenli- büyük etkinlik gerçekleştirilemezmiş. Bizimkiler bunu yeni mi öğrenmiş? Mümkün.. "Del Bosque'yi alıyoruz, bir de sözleşmesindeki maddelere mi dikkat edeceğiz" felsefesi burada da tezahür etti galiba. Ne sözler vermişiz be, tutacağız mecbur!

Perşembe, Mayıs 14

1 set = 6 sayı

Juande Ramos ve oyuncuları Arjen Robben, Raul, Fernando Gago, Iker Casillas ile Wesley Sneijder Madrid Açık Tenis Turnuvası'nda görünmüşler.

Tenis maçı skoruyla biten Barcelona maçının etkisi yoktur umarım bu hikayede. (6-2, game Barça!)
Detay link..

Arsenal, 09-10 away kit

Bir yerlerden sızmış, Arsenal'in gelecek sezon kullanacağı deplasman forması. Mayıs ayı, gelecek sezonla ilgili çalışmalar büyük ölçüde tamamlanmış yani, herşey yolunda.

Bizde ise federasyon daha formanın neresinde ne olsun tartışmasına girecek. Sonra kulüplerin mevcut anlaşmalarını yok sayıp bir şeyleri ligin sponsor firması lehine düzenlemeye çalışacak. Sonra işte kavgalar, gürültüler. Temmuza sarkarsa gör sen curcunayı. Gerçi o dönemde daha sezonu rezil geçiren iki büyük takımın transfer çalışmaları devam ediyor olacak, forma olayına niye şaşırdıysam artık!

Evet, Arsenal'in yenideplasman forması, beğenmedim!

Çarşamba, Mayıs 13

Road to Championship

Liglerde sona yaklaşıyoruz, bizim ligdeki düşme hattı dillere destan, her ne kadar 2 takım garantilese de 3. takım olma yolundaki 5-6 takımın 1 puan farkla sıralanması yarışa hararet katıyor.
İngiltere'deki durum ise biraz daha farklı, biraz daha heyecanlı bizden.

Bitime 2 hafta var ve henüz düşmesi kesinleşmiş takım yok. Boro ve WesBrom şu aşamada en kötü durumdalar, son 2 haftada alacakları iki galibiyet onları da kurtarır ama şu zamana kadar kurtulmamışsa, bundan sonrası da zor tabi. Bu hafta kazanan WesBrom menajerinin "önümüzdeki hafta kolay bir L'pool maçımız var" mealindeki açıklamaları güzeldi, gülerek söyledi adam, bizde düşen takımın hocasını gülerek örseler vururlar, vururuz ya da, biz de bizden biriyiz nitekim.

- Son dönem performansına bakacak olursak Hull City yolcu gibi, lige flaş başlamanın meyveleri bu mevsime kadar tükendi doğal olarak, Bolton ve ManU maçları var.
- Boro'nun kurtulması için de kazanması gereken 2 maç Villa ve West Ham'a karşı. Villa UEFA için asılmaya devam edecek, West Ham ununu elemiş.
- Newcastle'ın Porstmouth'la oynayacağı maç da listyi biraz daha şekillendirecek. En azından takım sayısı azalacak listede.

Buradan konuşmak her zaman kolay olmuştur, blogger felsefesinin temelinde bu var zaten, ne hesap soracak bir patron var, ne de seni arayıp sallayacak bir kulüp başkanı ya da oyuncu. Yaz gitsin o zaman, nereye kadar sürerse.


Potadaki takımların kalan maçları aşağıda;
West Brom:
Sunday: Liverpool (h).
May 24: Blackburn (a).

Middlesbrough:
Saturday: Aston Villa (h).
May 24: West Ham (a).

Hull:
Saturday: Bolton (a).
May 24: Manchester United (h).

Newcastle:
Saturday: Fulham (h).
May 24: Aston Villa (a).

Sunderland:
Monday: Portsmouth (a).
May 24: Chelsea (h).

Portsmouth:
Monday: Sunderland (h).
May 24: Wigan (a).

Blackburn:
Sunday: Chelsea (a).
May 24: West Brom (h).

Bolton:
Saturday: Hull (h).
May 24: Manchester City (a).

Salı, Mayıs 12

Tuncay susarken...

Maçı kazanan -en azından şeklen- kendisini düşme potasının üstüne atacaktı, evinde oynayan Newcastle kazandı. 3. dakikada gelen Boro golünün çok şey yapan adamı Tuncay, koskoca St. James's Park'ı sustaracağını düşündü malesef. Yemedi amiyane tabirle. (Atanı demek isterdim ama Beye'ye kendi kalesine atılan gol olarak yazılmış)

3-1 yenildi "Tuncaylı Boro". Resmi site "final countdown" demiş, nasıl istersen öyle anla tadında bir tanımlama. Yolun sonu görünüyor gibi işte.
Maçın gollerini buradan izleyebilirsiniz. Tuncay'ın yaptığı hareketi algılamada sorun yaşadım, kısmetse akşam eve gidince bir yerde rast gelirim.

Pazartesi, Mayıs 11

One way ticket

C-Ron, sonunda niyeti bozduğunu dönüşü olmayacak şekilde duyurdu. Fergie'nin zeka dolu hamleleri ile şu ana kadar çok iyi başa çıktığı görülen delikanlı, sonunda "aptalca" bir hamle yaparak Fergie'nin siklet dışı kalmasını sağladı.


Cristiano Ronaldo Moody Moment Against City - Click here for more amazing videos
Ronaldo sezon sonu gider, yolu açık olsun. Küstah bir takıma gitsin, kendini bulsun, attığı gollerden sonra sağa sola tripler atsın, golümü dvd'den izlemek istiyorum çok güzeldi falan desin, pohpohlansın. Aman..
Tabi bu senaryoyu yazarken Beckham'dan ilham aldığımızı da eklememiz gerekecek. Ronaldo'nun neresine ne olacak onu da göreceğiz bu hafta. Benim tahminim kaşı gözü yanacak, solaryumdan oldu diyecek, özrü kabahatinden beter!

İçmenin kültürel boyutu

Geçen hafta Bendtner'in dağıtmalarını izledik İngiltere'den. Öncesinde içki-olay hattına takılan oyuncuların sayısı da bir hayli fazla olunca İngiltere'den Türkiye'ye akan bu tarz haberler günden güne değerlerini yitirmeye başladı. Türk insanının garip bir empati yapısı var malesef, yanlış anlaması çok bol bir empati bu. Adamın yerinde ben olsaydım şeklinde değil de, o adam burda olsaydı şeklinde çalışıyor, sonra cevap da geliyor; linç!


Bu esnada Sivas'tan bir adam çıkıyor ve şehirdeki içki satan yerlerle görüşüyorum, oyuncularımı izliyorum gibisinden bir şeylerden bahsediyor. Sonuç: yine linç.

Şimdi tam burada sormak istiyorum; hangi taraf haklı? Soruma cevabımı da kendim vereyim de statükoya boyun eğdi, sustu demesinler. İki durumda da haksızık var, oyuncuları serbest bırakın onlar kendilerini kontrol edebilirler vs. vs. vs. Allah aşkına futbol dünyasında eline bir şeyler alıp okuyan adama gay muamelesi yapılırken, nasıl olur da onları iradelerine bırakmak ve bunun karşılığında verim alınacağını beklemek doğru olur? Hangi futbolcu kendi kendine doğruya gidebilir? Futbol üniversitelerden gideli çok oldu, alt gelir grubunun kaçış-sığınma yolu artık. Hal böyle olunca ve bahsini ettiğim gelir grubundan gelip de şöhreti yakalayan kişi ayakları üzerinde durmaya kalkışınca ortaya paradoksun getirdiği uygunsuzluklar çıkıyor. Üzerini örtmek de takım yetkililerine düşüyor.


Çok dağıldı konu, çok dağıttık, toparlayalım; futbolcuyu kovalamazsan, antrenmanları başka sahalara taşır. Misal: Ledley King.

Cuma, Mayıs 8

dedikodu

*Trezeguet'nin Juve'den ayrılacağı kesine yakın bir şey. Yeni gideceği yer ile ilgili dedikodunun da haddi hesabı yok, İngiliz kulüplerinden herhangi biri olabilir gibi genel bir ibare var, bu genel ibareyi özele çeviren tek takım Lyon gibi gözüküyor.


*Tottenham'dan Benoit Assou-Ekott'un bolca taliplisi var. Önceliği Arsene Wenger kendisinde görmüş, Clichy'nin Real Madrid flörtüne karşı sürülen bu önermenin önündeki en büyük engel Harry Redknapp.

*Kim Kallström. FM'cilerin yılardır patlama yapmasını bekledikleri adam. Lyon'da mütevazi bir hayat sürdükten sonra İngiltere'ye yelken açacak gibi görünüyor. Everton ve Tottenham öncelikli hedefler.

*Jonas Olsson, West Brom savunmasında önemli roller üstlenen 83 doğumlu İskandinav. Orta karar Premier Lig takımları için biçilmiş kaftan. Onlar da boş durmuyorlar, istiyorlar kendisini.

*Bremenli Diego bir süredir takımdan ayrılma arifesinde ama bir türlü olmadı istediği, bu sezon takımına bir UEFA Finali kazandırıp gönül rahatlığı ile gidecek gibi. Juventus öncelikli alacaklar listesinde. Bayern'in de adı geçiyor ancak hafiften düşman kardeş durumu olduğundan, Bremen'in gönlü Almanya sınırları ötesine satmak.

*Adriano denen garip oyuncunun sorunu memleketmiş, bunu anladık. Flamengo ile yeni sezona başlama ihtimali yüksek. Bu arada Sevilla'nın Adriano'sunun da Inter ile adı geçiyor. Bu tarz bir back-up'ı bir Aziz Yıldırım'dan gördüm (Adrian Ilie-Sabin Ilie) bir de Inter'de göreceğiz galiba.

*Ve Ibra. Higuain artı deli gibi para yazıyor her yerde, Real'e de yakışır hani, C-Ron da gelirse hele, küstahlar takımı yine yeni yeniden..

Çarşamba, Mayıs 6

Manchester'ın "vizyoner" zenginleri

City yakasından bahsediyoruz, paranın verdiği vizyoner yaklaşım aşağıdaki gibi tezahür etmiş, halihazırda 7 numarayı Ireland giyiyor, taraftarın sevdiği çocuktur halbuki.


Neyse, olur öyle, para bozar adamı.

Şampiyonlar'ın ligi..

İlki dün akşamki Arsenal-ManU maçı ile belirlenen CL finalistlerinin ikincisi bu akşamki Chelsea-Barcelona mücadelesinin ardından belli olacak. Dünkü maçla ilgili fazla söz söylemeye gerek yok, beklenen oldu, ManU, Inter'e yaptığının aynısını yaptı, erkenden bitirdi işi. C-Ron yine "ben-ben-ben" diyerek bireysel oyununu takımına en iyi yediren adam rolüne büründü. Evet itiraf edeyim, hata yapsın diye bekliyorum, rezil olsun diye bekliyorum, adam beni yerin dibine sokmaya bayılıyor.


Bu akşamki maç Barcelona'nın haddini bilmez hücüm anlayışı ile, Chelsea'nin sınırlarını bilen ve arkayı kollamaya bakan anlayışının mücadelesi olacak. İlk maçtan farklı olacağı kesin de ne kadar farklı olacağını akşam göreceğiz. Barca'nın her oyuncusundan bir şeyler beklerim, Chelsea'de oyunu değiştirecek yıldız ise Hiddink!

Muhtemelen aşağıdaki gibi çıkacak takımlar, pek fazla sürprize gebe değiller zaten. Henry'nin kenara alınma ihtimali var Barca'da, belki sürpriz bu olur, Keita sahaya çıkar. Chelsea bildiğimiz gibi, gidişata göre Anelka'dan başlayarak değişiklikler gelir birer birer.

CHELSEA FC: Cech; Ivanovic, Terry, Alex, A.Cole; Ballack, O.Mikel, Essien, Lampard, Malouda; Drogba

FC BARCELONA: Valdes; Alves, Pique, Caceres, Abidal; Iniesta, Toure, Xavi; Henry, Eto´o, Messi

Schuster @Galatasaray?

Sport.es dün gece geçmiş haberi ilk olarak, dolayısıyla tüm Türk kaynaklarında var artık, Alman Welt ve Bild'de gördüm, As da yer vermiş, durum ciddi anlaşılan.


Ne olur nasıl olur, o konuda pek fazla fikir beyan edemiyorum ancak zor olacağı kesin. Adnan Polat'ta anlam veremediğim bir Alman yaklaşımı var, Feldkamp'ın gazlamaları mı var, arada başka şeyler mi var, Derwall'in ruhuna saygı mı var bilemiyorum ama "Alman disiplini" naneleriyle bilinçaltına yerleşmiş bir şey gibi geliyor bana hep.

Schuster Barça orijinli görünse de, Real'le Türk futbolseverinin gündemine girdi. Getafe ile yaptıkları da onu belli bir seviyenin üstündeki futbolseverin gündeminde tuttu. Juande Ramos öncesinin Real Madrid hocası Schuster, La Liga'nın son şampiyonu aynı zamanda. Hocalık eğitimini de Köln'de almış bir adam, Galatasaray'da istediği ortamı yakalarsa -ki çok zor- başarılı olmaması için neden yok ancak ona o ortamı kim sağlar bilemiyorum. Adnan Bey'lerden biri bıraksa diğeri takar çelmeyi, zor burada işler velhasıl, çok zor.

Schuster'in Galatasaray'la yaptığı sözleşme 1+1 olarak dillendirilmiş, 2 milyon euro da konuşulan bedel. Göreceğiz.

***Bu arada; Schuster'in resimlerinde hep bir Recaro, hep bir hüzün, hep bir yorgunluk var. Çok üstüne gelirler bu topraklarda.

Pazartesi, Mayıs 4

Pek de aman verdiğimiz söylenemez..

Nike Turnuvası'nında ilk maçlar yapıldı. Kadıköy Kenan Evren Lisesi Halı Sahası'nda çıktığımız ilk maçı aslında 7-1, Nike resmi açıklamasına göre 6-1 kazandık. İlk tur olduğu için ses çıkarmıyoruz, ileriki turlara gidebilirsek ve benzer hatalar yapılırsa kelle alırız ona göre, Nike Türkiye Genel Müdürü'nü istifaya davet ederiz, hepimiz Le Saux'yuz tripleri atarız, şimdiden söyleyelim de bizim üzerimize oyunlar oynanmasın.


Efendim biraz da ciddiyet takınacak olursak; ilk maçın endişesinden olsa gerek tutuk başladık ama iyi bitirdik, 1-0 geriye düşüp aldık maçı. Mutluyuz ekip olarak. Hakan Ünsal'ın tel kenarı muhabbetine kanıp taç atışının olmayacağını düşündük ama varmış, yaktın bizi Hakan Ünsal.
Evet, foto arşiv fotosu, maç öncesi poz vermek aklımıza gelmedi. Nedir yani, amatörüz şunun şurasında. Karede tellerin arkasındaki dünyada yaşıyoruz imajına hizmet etmeye çalıştık, ettik de galiba biraz.

Cumartesi, Mayıs 2

Habercilik onun özünde var

Klasik mecraların interaktif ortamlara, sosyal medyaya ilgi duymasıyla binbir trick ile daha fazla sayfa gösterme çılgınlığı başladı gazetelerin web sitelerinde. Aynı konudan beş farklı haber yapmak, haberi ayrı, fotoğrafını ayrı yerde göstermek vs. Bu beş ayrı haber yapımı esnasında sayısız saçmalama yaşandı, gülüp geçildi vs. vs.

Gazeteci araştırmacıdır, inceler, sorar, sorgular, sonra 5N1K altyapısına uygun olarak haberini hazırlar, habere bir hikaye yedirir, geçmişten referans verir, benzerlikleri, farklılıkları ortaya çıkarır. Spor gazetecilerinin büyük çoğunluğu ne hikmetse bu gerçekleri görmzeden gelip masal anlatır gibi anlatıyorlar kafalarındakileri. Dinleyicisi çok olduktan sonra bittabi anlatacaklar, amaç da tiraj kaygısı olunca yürüyün arkadaşlar, her yol mübahtır.


Az önce okuduğum bir haberi paylaşayım bu vesileyle, milliyet'in web sayfasından, Hasan Şaş ıslıklanmış. Falanmış, filanmış. "Galatasaray’ın geçen hafta Ankaraspor’la berabere kaldığı maçın son bölümlerinde oyuna giren ve karşılaşma bitiminde taraftarlardan büyük tepki alan Hasan Şaş dün akşam da tribünlerin protestosuna hedef oldu."

Şimdi benim bildiğim Ankaraspor maçı seyircisizdi, taraftar ne ara Hasan'a tepki verdi? Komplo teorisi üretmeyelim, çıkıp da GFK'ya bi ton para verip taraftar araştırması yaptırmadı herhalde değil mi o muhabir?

Link: Milliyet, Hasan'ın gözyaşları!

Cuma, Mayıs 1

Yeni Anelka vs. Yeni Zidane

Franck Ribery. Türkiye'ye geldiği günlerde "1 alana 1 bedava" kampanyasının ürünü diyenler oldu, Fransız Anelka'nın yanındaki eşantiyon muamelesi gördü, ağır başladı ama hızlı bitirdi Türkiye'deki kariyerini. Fenerbahçe'ye karşı alınan 5-1'lik kupa finali galibiyetiyle ülkemizde oynadığı futbolun zirvesini gösterdi, sonrası malum 2 sezon ülkesinde top koşturdu ve Bayern yolları gözüktü. Koca Alman takımını tek başına sırtladı çokça, her daim sempatikti futbolsever için ancak oynadığı kulübün taraftarını üzebilecek açıklamalardan da geri durmadı hiç, şöyle olursa giderim, böyle olursa kaçarım, asarım, keserim falan falan.


Anelka'nın eşantiyonu muamelesi görüğü türkiye'nin çok ötesine geçip, dünyanın Anelka'nın önüne koyduğu bir adam olup çıktı Ribery "the Scarface." Karakter olarak da benzerlikler sergiliyor genç Nicolas ile. Gerçi Anelka'nın performansı çok inişli çıkışıydı ve küsmeleri meşhurdu, Ribery bu anlamda biraz daha upgrate edilmiş versiyon olarak gözüküyor. İşte bu noktada da Ribery'e Zidane muamelesi yapılması kaçınılmaz oluyor. Zidane sonrası düşüşe geçen Fransa'nın kurtarıcısı olmak Ribery'nin ellerinde, en azından algı bu yönde. Scarface'in bir sonraki adımı Anelka-Zidane paradoksunu biraz daha netleştirecek ki aşağıda bahsi edilen adım dereceyi fena halde yükseklere çekiyor.

ElMundo Deportivo, Ribery'e Barça forması giydirmiş. Ribery'nin menajeri Alain Migliaccio'nun Ibıza açıklarında pazarlıklara başladığı da yazılmış kaynaklarda. Muhtemel senaryolar içinde en makulu 25 milyon euro artı Hleb gibi görünüyor bana Ribery için. Ribery geldikten sonra Henry ne yapar 32 yaşın olgunluğuyla bilemem ancak Messi-Ribery kanatları bu seneye rahmet okutur rakipler için, bu da kenarda dursun.

Ayağa kafa sokmak

Bülent Korkmaz'ın literatürümüze kattığı tabirlerden biridir "ayağa kafa sokmak." Bülent orijinli en güzel tabirlerden de biridir aynı zamanda. Malum 87 dilde küfür edebilmek, eller arkada bağlıyken yüzü hafif öne eğip hakemle diyaloga girişmek ve yere düşme eğilimindeyken daha 30-40 dereceyi bile bulmayan vücutla kart isteme hareketi yapmak gibi meziyetleri de vardı Büyük Kaptan'ın.


Geçen akşamki ManU-Arsenal maçının sonlarına doğruydu yanlış hatırlamıyorsam, Vidic'in Adebayor'un ayaklarına doğru yaptığı kafa hamlesini görünce aklıma Bülent geldi, pozisyonu bir kez daha izleme şansım olmadı (yok yok stadyumda değildim, reji kaynaklı bir sorundu yaşanan) sonra görmüş olduğunuz foto verdi bana gereken dersi. Bu pozisyon geçtikten sonra Vidic'in normal tavırları vardı ya bir de, orada da derin düşüncelere daldığımı itiraf etmeliyim. Sanki adam Maldonado'ydu da, 4 metre yakınındaki oyuncuya pas vermeye girişmişti, o kadar. Buradan hareketle ManU'nun diğer savunmacısı Ferdinand'ın da hakkını verip dünyanın -bence- en iyi kulüp defans ikilisine saygılarımı sunmuş olayım. Maçın sonlarında üst üste iki pozisyonda darbe alan ve hocası tarafından kenara alınan Rio, sağlık görevlileri tarafından kenara alındığını düşünüp sahaya dönmeye çabalıyordu ya, durduk yere bir ManU sempatisi oluşturdu bende, hayır ne gerek vardı ki.