Çarşamba, Nisan 30

Nike - Take it to the next level

Snatch'le İngilizlere bakış açısını değiştiren adam olan Guy Ritchie, reklam dünyasında da filmleriyle var olan bir yönetmendir malum. Madonna'yı BMW ile uçurduğu reklam daha dillerden düşmeden Nike için enfes bir reklam çekti. Eğlencesi bol, ironisi Ritchie standartlarında bir senaryo. 02:04'lük yönetmen seçimiyle aşağıda.

Kurt hoca Wenger, Gallas, Rooney, küstah C. Ronaldo, Cesc, Zlatan, Ronaldinho, Huntelaar...
Herkes var filmde ve en önemlisi güzel bir hikaye ile çok ciddi bir emek var, kaç dijitalcinin parmağı kaç gün çalışmış kestirmek çok zor.

Bi' Ahmed Barusso vardı...

Ganalı genç yetenek Ahmed Barusso...
Adnan Polat'ın ağzından duyruldu transferi. ''As Roma'da forma giyen Gana Milli Takımı oyuncusu Ahmed Barusso, kiralık olarak Galatasaray'a transfer olmuştur.'' Roma forması ile çekilmiş birkaç görüntüsü süsledi jenerikleri önce. E Roma'dan ne de olsa, adı bile yeter dendi ve yüreklere su serpildi.Sonrasında Gana Milli Takımı ile katıldığı Afrika Kupası gündeme geldi, adam orada gövde gösterisi yapacak ve sonrasında takıma katılacaktı. Mevki itibariyle Appiah ile aynı yerde olmasından ötürü de klasik kıyaslamalar yapıldı bu arada, yabancı forumlardan alınan alelade taraftar örnekleriyle Appiah'dan daha çok sevildiği söylendi, yazıldı, çizildi. Kasım 2004'ten beri Milli takımın vazgeçilmezi olduğu da vurgulandı fakat toplamda oynadığı milli maç sayısı Afrika Kupası'nda 90+4'de oyuna girdiği, Gana adına son maç olan Fldişi Sahilleri maçının ardından ancak 5'ten 6'ya çıktı.Barusso'nun toplamda Galatasaray forması giydiği 3 maç var, kadroya girdiği maç sayısı ise 4. Siftahını Leverkusen karşısındaki hezimetin 68. dakikasında yaptı. Sonrasında o maçta penaltıdan atılan tek sarı-kırmızı golün de sahibi oldu. Galatasaray maçı kaybetti ancak Barusso'yu kazandı dedirtti. Ardından ilk 11'de çıktığı tek maç; 1-0 mağlubiyetle sonuçlanan Kasımpaşaspor maçı geldi. Son aktif futbolunu 2 Marttaki Beşiktaş maçının son 10 dakikasında oynadı. 19 Martta, Gençlerbirliği ile Ankara'da oynanan ve 1-0 kaybedilen kupa maçında da son kez kadroya girdi. O gün bugündür yok. Nerededir, ne yapar bir haber veren de yok. Tribünde de hiç rastlamadım. Zaman zaman Nonda ile karıştırdığım oldu ancak erken ayıldım.Varmak istediğim nokta şu ki, altı dolu transferlere ihtiyacı olan bir seviyedeyiz artık ülke olarak. Carrusca, Bouzid ve son olarak da Barusso örneklerinden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki, gelecek vaat eden yabancı oyuncu seçiminde Galatasaray başarılı değil, efektif bir sonuca ulaşamıyor yıllardır bu alanda. Dolayısıyla rüştünü ispatlamış oyunculara yatırım yapmakta yarar var. Lincoln ve Linderoth bu amaca hizmet eden transferlerdi. Onların başarısı da ayrı bir tartışma konusu, şimdilik kenarında duralım. Ha bu arada Ogan Tarhan güdümlü Galatasaray transfer komitesinin hakkını yemek değil amaç. Sadece Serkan&Barış isabeti bile diğerlerinin açığını kapatacak kadar iyi.
Son söz Yiğit Özgür - İlhan İrem ikilisinden, başlıkla içli dışlı, bir yere koymak lazım;

Sportif pazar

Platin'in mayıs sayısında ne idüğü belirsiz bir haber var, uzaktan bakınca İddaa reklamı, yanına varınca istatistik çöplüğü. Amacı az çok belli, Türkiye'deki futbol pazarını vermek ve diğer ülkelerle kıyaslamak, aralara da enteresan bilgiler koyup "vay canına" çwktirmek. Ben kendi adıma bir derleme yaptım, aralara da parçalar attım, pazarın genelini de bir tekrar edeyim dedim;Dünya sponsorluk piyasasının büyüklüğü: 38 milyar $
Futbol pazarlarından 2008 beklentileri: İngiltere 3,9 milyar $, İtalya 2,4 milyar $, İspanya 2,2 milyar $.
En değerli kulüpler: 1, Real Madrid, 2 Barcelona, 3 Manchester United
Türkiye'de futbol pazarından elde edilen yıllık gelir: 560 milyon YTL
Milli takımın yıllık sponsorluk gelirleri: Nike, Ülker, Turkcell, Efes Pilsen, Garanti Bankası, THY, Coca Cola, Mercedes ve diğer 7 alt sponsordan toplam 22,5 milyon YTL.
Türkiye'nin öne çıkan organizasyon/isim bazlı spor sponsorlukları: Turkcell Süper Lig, Bank Asya 1. Ligi, Fortis Türkiye Kupası, Beko Basketbol Ligi, Fenerbahçe Ülker, Galatasaray Cafe Crown, Beşiktaş Cola Turka,
En yüksek gelire sahip kulüp: Fenerbahçe, 138 milyon $
Sponsorluğa en fazla yatırım yapan firma: Ülker, 38 milyon $Burada tekrar Platin'e dönelim, haberi kime yaptırdılar ya da bu gerçekten haber miydi, İddaa reklamı görünümlü bir sayfa mıydı bilmiyorum artı bu yaklaşımı kesinlikle anlamıyorum ve anlamak da istemiyorum. İçerikte saçmalığın da bini bir para. Real Madrid'in BenQ'dan aldığı ücreti yazmışlar bWin'i de iddaa'ya rakip diye adamdan saymamışlar galiba. Juventus için de Tamoil gelirini not etmişler, New Holland pas. Emirates-Arsenal ve Adidas-Ajax örnekleri yıllardır gündemde olduğu için onları değiştirememişler sanırım.

Salı, Nisan 29

What about you Sven?

Sven'in City'si fethedemedi stadları, gönülleri fethedecek bir altyapıya sahip olmakla kaldı. Thaksin Shinawatra'nın paraları diğer para babalarından daha mantıklı harcanmış olsa da bu sezon beklenen olmadı ancak mevcut yapı korunursa seneye korkutucu olmaları işten bile değil. Mevcut yapının tepesinde de malumunuz Sven var ve malesef son 4 haftasını yaşıyor. Kendisi de durumun bilincine varmış olacak ki 4 haftalık ömründen bahsediyor sağda solda.İyi takım kurdular aslında, sansasyonel sonuçlar da aldılar ama sezon sonuna yaklaşırken elde UEFA şansından başka birşey yok. Takımda yükselen yıldızlardan oluşan ciddi bir potansiyel var, seneye dağılmamaları temennimiz. Bu arada klişelere de dalmadan geçmeyelim; bizde olsa bu adamın yerine geleni bile kovardık şimdiden, evet şimdi mutluyum.

Pazartesi, Nisan 28

İngiliz Gerillaları

İngiltere'den devrimci bir hareket mi başlayacak şeklinde garip düşünceler içine girebiliyor insan başlığı görünce, neyse ki tarih tutarlı ve böyle bir durum söz konusu değil. Onlar hala Magna Carta'nın ekmeğini yemekle meşguller. Konu İngiltere Milli Takımı teknik sponsoru Umbro'nun Carnaby Street'te St. George's Day kutlamaları çerçevesinde hazırlamış olduğu sokak güzellemeleri.
Cadde baştan başa yeni formalarla donatılmış, güzel bir gerilla çalışması olmuş. o formalar bizde olsa ne olur, kaçını kaç kişi kapar gibi istatistiklere girmek ve de hepten beyaz türk formatına bürünmek istemiyorum. Sağda merdiven dayamış İngilizi de içimizden biri gibi sevdiğimi belirterek postu kapatıyorum.

Cuma, Nisan 25

UEFA U-17 Championship

4-16 Mayis tarihlerinde UEFA U-17 Sampiyonasi Antalya'da düzenlenecek. Toplamda 15 maç oynanacak ve Türkiye evsahibi olmanın verdiği gazla finali hedefleyecek. 1994 ve 2005 yıllarında elde ettiğimiz şampiyonluklar referanslarımız şu anda ancak acı olan o referans kadrolardan geriye fazla bir şeyin kalmaması.
2002 yılında Rooney, 2004'te Fabregas, 2005'te de Nuri Şahin en değerli oyuncu seçilmişlerdi bu turnuvalarda. Diğer ikisi takımlarını sırtlarken, Nuri yaz yağmuru gibi geçti, belki de biz onu geçtik, bilemiyorum. Benzema, Bojan ve C.Ronaldo da bu tedrisattan geçen diğer yıldızlar.Tekrar Şampiyonaya dönersek; İskoçya, Sirbistan ve Hollanda ile birlikte A grubunda yer alacak bizimkiler. Sırbistan'da alttan gelen ciddi bir potansiyel var, Hollanda malum, İskoçya ise bizim gibi, altlarda iyi olup üstlerde pek bir numara gösteremeyen türden.

Eurosport maçları yakından takip ediyor, biz o sıralarda Süper Lig'in son haftasına odaklanacak (11 mayıs) ve gerekli ilgiyi gösteremeyeceğiz.
Ortalık scoutlardan, simsarlardan, menajerlerden geçilmeyecek. İyi bir şeyler yakalayabilmek için de her şey müsait.Resmi sponsorların bizden olması insanı ayrı bir duygulandırıyor ancak bu markaların zaten TFF ve UEFA ile bir şekilde ilişkili olması da hafiften buruyor insanın içini.
Her neyse turnuvada yer alacak diğer takımlar B Grubu'nu oluşturuyorlar; İspanya, Fransa, İrlanda Cumhuriyeti, İsveç. İyi olan kazansın. Maksat "joga bonito"

Pazartesi, Nisan 21

Futbol "oyunu"

Çoğu zaman sadece "futbol" olarak kullanırız, dolayısıyla oyunluğu ikinci panda kalır bizim için. Her ne kadar detayında parayı sapına kadr barındırsa da futbol bir oyundur ve oyun olduğu anlarda güzeldir. Kezman'ın kaçan topu değil de içeri giren vuruşu daha estetiktir, hatırlanması gereken odur. Lincoln'ün hakeme itirazı değil de zaten fileleri bulan golü konuşulması gerekendir. Dönülmez yola girmiş olsak da çoktan o futbol çok daha güzel.

Chester FC'den Kevin Ellison'ın ayağından çıkan top hakemin yüzüne çarpıp yere indiriyor, oyun duruyor ve oyundan zevk alan oyuncu kenara değişiklik işaret ediyor yüzünde muzip bir gülümsemeyle. Düşünün şimdi, oyunda kartlar var, sakatlıklar var, sertlikler var, yanlış kararlar var ve ardından oyuncunun bu hareketi geliyor. Devam edebilen olur mu olumsuz davranışına? Sanmıyorum ve haftasonu böyle bir derbi istiyorum.

Kaldı 2 kupa

Bayern enteresan iki maç oynadı Dortmund'la ve sezonun ilk kupasını evine götürdü. Uzatmalarda Toni'nin skoru 2-1'e kupayı da Kahn'ın ellerine getirdiği maçın ardından yaşanan sevinç görülmeye değerdi. Hele ki sezon sonu sahalara veda edecek Kahn için ayrı bir güzellik taşıdı bu kupa. Kupa törenine katılan Löw'e de inceden mesaj gönderip manalı manalı baktı hani, terk-i diyar eylemeden bi de milli kupa alsam hesabı. Lehmann'da hala ısrar edecek göz yok Löw'de. Göreceğiz. Evet, Bayernliler için kaldı 2 kupa. Getafe'yi de geçtikten sonra UEFA'da tavan yaptılar moral olarak, liglerinde zaten yürüyerek şampiyon olacak gibiler. En büyük yıldızları değil de takım için en ideal yıldızları kadrolarına katarak mükemmel bir transfer sezonu geçirdiler, semeresini de toplayacaklar tabi.
Alles über den FC Bayern,
immer top aktuell!

Perşembe, Nisan 17

Juego Bonito - 13

English Premier League, Bolton Wanderers: 1-0 :West Ham United, 12.04.2008, Reebok StadiumLigden düşmemek için mücadele eden takımın kırık parmağına aldırmadan mücadele eden oyuncusu Kevin Davies. Bülent Korkmaz ekolünden. Geç de olsa takdiri hak ediyor.

Premier Lig Borsası

Çılgın transferler dönemi bu yaz yeniden başlayacak sanırım. Son bir iki sezondur ortalarda gözükmeyen +50 milyonluk adamlar bu sezon bulundular. Premier Lig şimdilik transferin merkezi konumunda. Hem verecekleri hem de alacakları merakla bekleniyor İngilizlerin. Halihazırda Ada'da bulunan ve seyahat engeli bulunmayanlara bir bakalım.
Öncelikli iki adam tabii ki C. Ronaldo ve C. Fabregas. Öncelikli talepkarlar da malum İspanyollar. Barça'nın canı yanıyordur şimdi, elinden kaçır, almak istemene rağmen müdahele edeme, bak arkasından usul usul.Piyasada sükse yapacak diğer isimler;
Scott Carson: Liverpool'dan kiralık 3 sezondur. Reina'nın kalesine geçmezse ciddi bir fiyata bonservisiyle gidebilir.
Mauro Zarate: Bir başka kiralık oyuncu, sürpriz yumurta gibi Al-Sadd'dan kopup geldi, 87 doğumlu olması, Arjantinli beyne sahip olması ve performansı seneye bonservisini de getirir.
David Bentley: Arsenal kökenli, kiralıktan as oyunculuğa terfi etmiş Blackburn oyuncusu. Wenger'in iyiden iyiye pişmanlıklarından biriolması muhtemel yakın zamanda.Jussi Jaaskelainen: Galatasaray için biçilmiş kaftan. Bolton'dan ayrılması kuvvetle muhtemel, gelsin 3 yıl kalede dursun, birilerini yetiştirip gitsin.
Giles Barnes: 88 doğumlu Derby oyuncusu, Derby'nin bu sezon kazandığı tek şey diyebiliriz onun için. Bu sezon olmasa da seneye çok ciddi para kazandıracaktır.
Joleon Lescott: Soldan bindiren, içeri kateden, gol atan oyunculardan, Carlos geliyor akla. Everton'dan biletini alacak gibi.
Micah Richards: Transferin en önemli oyuncularından olacak. Her ne kadar City uzun vadeli bağladıysa da kendisini, herkesin bir fiyatı ve arzuları var. Hele ki 88'li bir delikanlının.Michael Owen: Ona hala güveniyorlar, yeni bir çıkış yapacak 2010'da İngiltere'nin hücümunu şekillendirecek. O zamana kadar iyi bir partner bulması lazım ve bu yaz bunun için ideal.
Dimitar Berbatov: Aziz Yıldırım'ın yıldız sözü keşke bu adam olsa diye az iç geçirmedim ama Tottenham'dan gelen yıldız mı olur diyenler vardır mutlaka, o yüzden olmaz bu iş. Dimitar da bırakır gider o zaman büyük bir takıma.

Pazartesi, Nisan 14

Riijkard'ın düşüşü

Barça evinde Real'in şampiyponluğunu kutlamaya kararlı gibi gözüküyor. Son darbeyi de Manchester aka. Ronaldo indirecek İspanyollara göre.
*Bu serbest düşüşün bir sonu yok gibi görünüyor, **Oh, varmış.

Cuma, Nisan 11

Hırs

Getafe maçının sonunda Bayernlilerin gözlerindeki hırs çok şey anlatıyor. Adamlar hala başarıya aç, takım içinde bir kardeşlik var ve bu kupaya olan inançları tam.
Kahn'ın Van Bommel'e çakması ve sonrasında birbirlerine verdikleri tepkiler Hasan Şaş'la Gattuso arasına bir yere sürükledi beni ama ben Mirsad Türkcan'ı seçiyorum.

Tecrübe & Getafe/Bayern

Getafe futbolu sevenlerin sempatisini üzerinde topladı birkaç sezondur. Gerek içerde gerekse de dışarda iyi işler yaptılar, savaştılar, kazandılar ve tecrübe kazandılar. En önemlisi de bu işte; tecrübe kazanmak. Daum'un Fenerbahçe'sinde hep duyduğumuz bahaneydi bu, ya da bizim bahane olarak algıladığımız gerçekti bu. Takım iyi işler yapıp geriye düşüyor, kaybediyor, tökezliyordu. Bugünlere geldi nihayetinde, kötü oynayarak da kazanmasını öğrendi. Tekrar Getafe'ye dönelim ve futbolun en çekici ve coşkulu yanına bir kez daha uğrayalım. Onlarınki bir sıfırdan başlama hikayesi neredeyse. Bir postta değinmiştik. Adım adım ilerlediler, kupaya dokundular ve bu sezon UEFA'da çeyrek finalde favori Bayern'i çektiler. Son 5 dakikaya kadar da herşey güzeldi, peri masalı gibi. İbrenin tersine dönmesini, tecrübenin göstere göstere üste çıkmasını, üstü düzey oyuncuların, üst düzey futbolu alaşağı etmesini izledik hep beraber.Almanya'daki maç 1-1 bitmişti. Getafe'nin turu geçmesi zor değildi üstelik maçı 90'da attıkları golle berabere kapatmaları da extra motivasyon kaynağıydı. İkinci maçın hemen başı, Getafe'nin yükselen yıldızı, son bir ayın gündem maddesi De la Red 6. dakikada 10 kişi bıraktı takımını. İbre burada dönmeliydi ve acısız olmalıydı ancak dönmedi. İlk maçta golü atan Rumen Contra ilk yarı biterken 1-0 öne geçirdi takımını. Güzel gibiydi herşey, ta ki maçın son dakikasına girerken, ilk maça nazire yaparcasına Ribery'nin ortaya çıkışına kadar. Hayalleri sekteye uğrattı Fransız "genç" yıldız. Maç uzadı.10 kişilik takım için 30 dakikadan çok daha fazlası için onay çıkmış oldu böylece. Kader yine çalımını attı ve Getafe uzatmanın ilk 5 dakikasında 2 gol buldu. 3-1. Hayat daha tozpembeydi artık, tur onların ellerindeydi ve ayaklar yerden tamamen kesilmişti. Zihinlerde bir fatura kesme olayı şekillense de herkesin tercihi peri masalından yanaydı.
Tecrübe devreye girdi işte tam da bu süreçte. 120 dakikanın bitimine 5 dakika kala, disiplinden kopmayan, oyununu devam ettiren Bayern kalecinin hatasından golü buldu, Toni golün adıydı. Bitmedi işte, yine bitmedi, 120. dakikada bir kez daha sahnedeydi İtalyan. Hayalleri suya düşürüverdi birden kalecinin ağlamaklı bakışı eşliğinde. En alltan kazıyarak yükselen Toni, kaderdaşını kupanın dışına itti.
Getafe'nin kazandığı tecrübe ve saygı yetmeyecek tabi böyle bi maçtan sonra ama yine de güzel herşey. Sürprizler güzel, futbol güzel, oyunun güzelliğini yaşamaya çalışmak güzel, hayat da güzel artık.

Cuma, Nisan 4

Kaka ile Ronaldinho yanyana oynar mı hocam?

Muhtemel bir tabloid gazete klişesi olurdu, eğer Türkiye'de olsaydı bu ikili. Nitekim, Tümer-Sergen, Alex-Tümer, Delgado-Rico çiftlerinde hep karşılaştığımız sorun buydu. Herşey bitmiş ve bu ikililerin yanyana oynayıp oynamayacakları sorunu kalmıştı. Şimdi gelelim başlıkla ilgili asıl kısma. Milan için bu yaz relansmana hazırlık mahiyetinde geçecek ve taptaze bir başlangıç yapmak isteyecekler. Kupasız, pespaye bitecek gibi görünen bir sezon yaşıyorlar zira.Muhtemel transferlerden birisi Ronaldinho. Hatta muhtemelin ötesinde, epey de garantilenmiş iş. Papermoon'da olmasa da Milano'da afilli bir yerde yemek yemiş taraflar. Ronaldinho'nun kardeşi Roberto ve Milan'ın Galliani'si masadakiler. Bunun devamı gelir. Ronaldinho da Kaka ile deli gibi oynar.

Rafa, God's gift!

Rafa başka bir adamdır Liverpoolluarın gözünde. Sanat dünyasında da öyle. Enteresan pozlarıyla sık gündeme geliyor. Pavarotti'ye taş çıkartacak kadar güzel duruyor, en azından fotoğrafta.

UEFA Cup 1/4

UEFA'da güzel şeyler oluyor futbol adına, geçen 3-4 sezondaki CL'nin yavan tadının bu sene Fenerbahçe ve Schalke ile birazcık değişmesi, UEFA Cup'ın bu sene daha da yükselmesi beklenen imajını gölgelese de, güzel şeylerin olduğu yadsınamaz.
Zenit ile başlamak lazım, Leverkusen'e yerinde 4 attılar ve futbolun güzelliklerini sergilediler. Bir Alman takımına, hem de evinde 4 gol atmak herkese nasip olmaz. Hatır için 1 gol de yenir; 4-1.
Getafe'nin yükselişi devam ediyor. İçten içe bir sempati kaynağı gibi duruyorlar. Her güzel şeyin ardından çıkacaklar sanki. Masumlar, mütevaziler ve iyiler. Yeterli. Bayern'in evinden gollü beraberlikle, 1-1'le dönüyorlar.
Fenerbahçe'nin CL Grubu'ndan 3. ayrılıp yoluna devam eden PSV de İtalya'dan, Fiorentina'nın yerinden 1-1'lik skorla dönüyor. Yarı finale daha yakın olan taraf PSV. Gecenin tek golsüz maçı İskoçya'da; Rangers ile Sporting arasında. Sporting tra yakın.
Hal böyleyken Zenit-Getafe finali nasıl bir güzellik olur diye düşünemüyorum bile içten içe.

Perşembe, Nisan 3

Colin-Kazım Richards aka Kazim Kazim

Birileri tarafından şişirilen, cin fikirli menajerlerin elinde iyi paraya tek vuruşluk bir teknikle pazarlanacak olan oyuncu görünümündeydi adı milli takımla anılmaya başladığı zamanlarda. Milli oldu, Colin'siz Kazım oldu derken Fenerbahçe'ye attı kapağı. Olay tam olarak buydu. İngiltere alt lig takımlarının altyapılarında geçen ufaklık dönemlerinin ardından 19 yaşında "Coca Cola Kid" olup yarışma eseri profesyonel futbola iyiden iyiye ısınan asi, uçarı ve gayet rahat bir adamdan bahsediyoruz.Türkiye'ye geldiği ilk zamanlarda dillerden düşmeyen şarkı şuydu; Sezon boyunca 1 gol atmış bir adam! Bunu kim uydurduysa artık, piyasada hakim görş oldu. İstatistiki bilginin yorum olarak karşımıza çıktığı bir dönemdi. "Bence 1 golü var!"
Kazım Fenerbahçe'deki ikinci genç jenerasyonun bir üyesi. İlhan, Ali, Kazım, Can, Yasin, Uğur, Gökhan... 2003 yılındakine benzer bir hamle var yine içeride ancak bu seferki çok daha mantıklı. Daha şimdiden 2 bankosu var ekibin. Gökhan ve Uğur. Kazım da yükselen grafiğiyle artık bu potada. Uğur'dan yakın zamanda formayı alması muhtemel.
Kazım'ın oyunu fazlasıyla rahat ve tekniğe dayalı, altında ciddi bir İngiliz parmağı olduğu ceza alanına bakarken belli oluyor daha ortayı yapmadan. Muz ortalarıyla da içeriyi cehenneme çevirebiliyor. Güçlü, fizik üstünlüğü olan, birebirde etkili, hızlı bir oyuncu. Son vuruşlarını pek göstermedi bize, zamanla görürüz belki. En kötü yanı ise laubaliliği. Fazla rahat. Daha sahaya girerken formasını salaş hale getirmesi, bakışları, haşarı gülümsemesi, kenarda ısınırkenki davranışları yok canım bu adamdan topçu olmaz dedirtiyor. Stad yıkılsa umurunda olmaz gibi bir tavır takınıyor. Gerçi buna soğukkanlılık demek de mümkün ama Beşiktaş maçının bitiminde soyunma odasına kahkahalarla ve rapper hareketleriyle giden bir adamdan bahsediyoruz, eminim diğerleri nasıl koyduk muhabbeti yapıyorlardır. Soyunma odasında masaj yaptıran, son taktikleri konuşan oyuncuların yanında bildik hareketleriyle MC hareketlerini peşpeşe sıralayan bir adam işte, yine kendisi.Velhasıl; Kazım sempatik, rahat, enteresan bir futbolcu. Anelka'nın mecburen hapsedildiği sağ açıkta isteyerek oynayacak ve Anelka'ya benzer özelliklere sahip birisi. Normal potaya smaç basabiliyor, dış atışları iyi olmasa da Solomon'la oynayabilecek kadar iyi. Performansının artarak devam etmesini diliyoruz, gol sevincinin de arkasındayız.

Fener yazmadan olur mu?

Olmaz, kesinlikle olmaz. İlk 45 dakikada dökülen, eksik oynayan, yanlış oynayan / oynamayan bir takımın ikinci yarıdaki yükselişi ve tribündeki koreografiye nazire yaparcasına oyunu çevirmesi yazılmadan olmaz.Büyük takım için şu yorumu yapar bilenler; Kötü oynasa da kazanan takımdır! Ben dün Saraçoğlu'nda tam olarak bunu gördüm. Belki atmosferin yoğunluğu, kavramların karmaşası, Deivid'in füzesinin hemen ardından statta hissedilen anlık şaşkınlığın getirdiği sessizlik, belki de ambiyans fikirlerimi taraflı hale getirmiştir, haftaya tekrar değerlendireceğiz muhakkak.Hani istatistiği yerle bir eden demeci vardı ya antrenörün; "Hagi 40 metreden bir koyar, nereye yazacağını şaşırırsın" şeklinde, işte öyle oldu. Kezman, Uğur ve Alex'in yarısı yoktu. Maldonado da varlığıyla oyunu geriye atıp durdu. Fenerbahçe'nin yedek kulübesinde oyuna girebilecek oyuncu sayısı günden güne artıyor. Artık gönül rahatlığıyla 3'ten fazla oyuncu sayabiliyoruz. Serdar, Semih, Wedo ve Kazım. Sezon başında sayının 1'i geçtiğine çok fazla şahit olamazdık.

Salı, Nisan 1

Topuk dürtüsü

Cristiano Ronaldo'nun Villa'ya attığı golün ardından topuk fetişizmi başgösterdi yine camiada. Camia derken futbolla alakalı insanlardan bashediyorum, yoksa öyle lisenin mezunları, boğazın kaplanları falan değil. Her neyse efendim, ortada bir güzellik varsa ve izlemekten keyif aldıysak benzerlerini de yeniden hatırlamak gerekir diye düşündük. Ronaldo'nun golüyle başlayalım, gol sonrası sevincine de dikkat edip, o kolej takımının havasını birazcık biz de soluyalım.
Aklıma Mancini'nin soğukkanlılık abidesi vuruşu geliyor topuk deyince, öyle devam edelim;
Sonrasında bizim Alex'in Fenerbahçe'ye gelmeden önceki dönemde izlediğimiz vtrlerden bir kesit ama onun videosunu tek bulamadığım için koymuyorum. Direk Le Saux'nun da yer aldığı -bence- tarihin en sempatik Chelsea takımına gidip Zola'nın golünü alıyorum. Ortayı yapan da 14 numaralı formasıyla Le Saux.
Son olarak ortaya karışık hazırlanmış, içindekileri görünce aa bu gol de vardı yaa diyeceğimiz türden golleri barındıran bir top 10 videosu var.