Perşembe, Şubat 18

Beni de bu güzel oyun mahvetti!

...Tahminime göre yaşım 9 civarı, dayım ve onun büyük arkadaşlarıyla ''maç yapma'' şerefine ulaşmışım. O malum depremden sonra pek de yüzüne bakma isteğimin kalmadığı Gölcük'ün Piyalepaşa Okulu'nun bahçesi. Büyüklerle oynuyoruz velhasıl, okul bahçesindeki statüm açısından büyük bir adım, var mı ötesi...

Bir pozisyonda topa enteresan bir topuk hareketi ile yön veriyorum ve hemen kafamı sağa sola çevirip havadaki aferinleri yere inmelerine fırsat vermeden kapıyorum. Nasıl bir iç huzur, nasıl çocukça bir mutluluk, 9 yaşındaki umarsız çocuk olmaktan sıyrılıp bir anda geleceğe umutla bakan yıldız adayı mertebesine ulaştığım an. Evet, unutamıyorum...

Maçın ilerleyen dakikalarında aynı hareketi tekrar etmeye çalışıyorum, bir kere ''balına'' yaptın, uzatma(!) dedikleri an, benim hayallerimin suya düştüğü an oluyor tabi, bitiyorum..

Aradan 2-3 yıl daha geçiyor, varlık gösteremediği sahada kalabilmek için hep ekstraları oynamak zorunda kalan ideal bir back-up olarak lanse ediyorum kendimi altyapılarda görevli hocalara. Koşarım, koşarım ve koşarım. Orta yapmayı, pozisyon almayı ve verimli pres yapmayı da bana sen öğret, gel seninle bir yıldızın parlamasına şahit olalım hocam anlayışı içerisindeyim. Sağolsunlar yardımcı oluyorlar. Yaş 13 olduğunda modernlikten standartlığa geçiş yapan 4'lü defansın solundaki bek oyuncusu olarak yerimi buluyorum artık.
- Soldan bindir, ver-kaç, içeriye kes, dönen topu kovala, haydi şimdi bir kez daha tekrar edelim!

Bursaspor ve pilot takım Bursa Merinosspor var o zamanlar ikamet ettiğimiz il sınırları içerisinde rüyaları süsleyen. Bursaspor genelde hikayelerin başlangıç noktası, Merinos da gelecekte yazılacak hikayelerin gelişme bölümü için ideal yerleşke konumunda. Bitmeyen hikayeler var bir de tabi, hep bir 'ah' ile anılıp da boğazda düğümlenmiş bir yumruya çarparak tekrar içeriye atılan bitirilememiş hikayeler...

...
Benim hikayem işte bu bitmeyenlerden sadece bir tanesi ve tüm bitmeyen hikaye sahiplerinde olduğu gibi bende de kayda değer bir sebep var; kazandığım liseye gidip adam olmalıydım!..

Tam 11 yıl önce karar verildi ve ben top peşinde koşmak yerine adam(!) olmaya yönlendirilmiş bir insan olarak devam ettim hayatıma. Ve ben 11 yıldır nerede bir meşin yuvarlak görsem, nerede bir yeşil zemine rastlasam iç geçiriyorum ve ne zaman -isterse odamda ayaklı lambalarla yaptığım 2'ye 1'ler esnasında olsun- topu ayağıma alsam tüm o geçmişin intikamını almak istercesine saldırıyorum... Çıkan parmaklar, düşen tırnaklar, parçalanan dizler, zedelenen dokular, kanayan vücut, kırılan kemikler, incinen bilekler... Hepsi de 11 yıllık sendromun dışa vurumu gibi zihnimde yer etmişler. Geçmişin şekillendirdiği 60, 75 veya 90 dakikalık mücadelelerde hayatımı deşifre ediyormuşum işte.

Kaybettiklerimin intikamı bile olsa işin içinde, yaptığım şeyden aldığım zevki onu yapmaktan alıkonabileceğim hissine kapıldığımda anlamlandırabiliyorum ancak. Çocuktum ve galiba büyüyorum. Ve biliyorum ki; bir gün sadece tribünde oturarak müdahil olabileceğim bu güzel oyuna, belki de çocuğumu alkışlayarak. Ama ne olur, şimdi olmasın, kopmasın, kopmayayım, koparılmayayım. Bir şansı daha hak etmiş olmalıyım şimdiye kadar, öyle değil mi? Hep içimdeki çocuğu büyüten bu güzel oyunu büyüdüğümü anladığımda da oynayabilmeliyim öyle değil mi?.. Lütfen...!

1 yorum:

dondurito dedi ki...

normal hayatta agresif olmayan birinin top peşinde nasıl bu kadar hırslı olabildiğini güzel özetlemiş alabildiğine uzanan bu paragraflar...

gönül dostu