Çarşamba, Mart 25

Bi' "milli maç" arası..?

Yine bir "milli" arayla karşınızdayız değerli futbolseverler! Klişe bir giriş yapalım ki yazının nasıl gideceği ilk cümleden belli olsun, evet fazlasıyla klişe bir giriş, sonraki satırların da temelini oluşturacak hayat felsefemiz "klişelerimiz".

Lakin geniş perspektiften bakınca bu milli arada yaşadığımız hangi olay klişenin ötesinde bi söyleyin Allah aşkına? Grup maçlarının ortasına geldik neredeyse. 4 maçta 8 puanı var Türkiye'nin. Rakip İspanya'nın alacağı 3 puan Türkiye'nin grup birinciliği ihtimalini öldürecek, Türkiye'nin alacağı -en az- 4 puan ise çılgın adamları liderlik için potada tutacak. Şu durumda mantıklı düşününce liderlik beklemek hayaller içinde yüzmekle eşdeğer ama dedik ya rutine bağlamışız bi' kere, klasik edebiyata yatkınız. Asarız keseriz, amansızız nitekim. Doğal olarak büyük düşünüp, küçük başarısızlıklarda bile kelle alan, günü yaşayan, andan zevk alan, yarını yarın düşünecek mantalitede hoş bir anarşik yapıya sahip milletiz. Bize sürpriz yok. Her zaman süperiz, yine yeneriz!

Euro 2008 öncesini hatırlıyorum şimdi, eleme gruplarında epey bir gidip gidip gelmişti milli takım, şimdiki İspanya gibi 4 maçta 12'yi kapmıştı da sonrasında liderliği kaptırıp ikinci kademeden gidebilmişti Avrupa'ya. Viyana kapılarında yaşananlar da apayrı bir roman konusu tabi, hala birisinin yazamaması sahada yazılanların seviyesine ulaşılamadığı içindir. Hangi edebi esere o kadar fazla duyguyu peşpeşe koyarsan koy sırıtır, realiteler dünyasına dokunmak gerekir, o dönemde sahada yaşananları da hiç kimse bilmeyen birisine kolay kolay "gerçek buydu abi" basitliğinde anlatamaz. Neyse dağılmayalım efendim. Mevcut durumun rutininden/klişesinden bahsediyorduk, devam edelim. Sıralayalım rutinleşen ve hayatımızı da rutinleştiren konuları;

Kadro Seçimi:
Bir Fatih Terim klasiğidir sürpriz yapmak. Her zaman her yerde sürprizi vardır. Çok fazla çılgınlık barındırır, anormal seviyelerde insanların adrenalinleriyle oynar Fatih Hoca. İspanya maçları için oluşturduğu kadroda da yer verdi bu sürprizlere, aldıklarıyla ve almadıklarıyla. Hoca'nın bir de "Lig TV" referanslı takıma dahil ettiği oyuncular vardır her dönem. Kadro seçiminden önceki haftalarda büyük takımlara karşı iyi performans gösteren oyuncular milli takımın genel geçer oyuncuları olarak kadroya alınırlar. 15 civarı kemik oyuncu, 5-6 kadar müzmin sakat ve 2-3 tane de genel geçer adamdan oluşuyor diyebiliriz kabaca, milli kadro için. Ben şu satırlarda kadro için gruplama yapmayacağım, canı isteyen incelesin tüm kadro seçimlerini ve kadrodaki oyuncuların oyuna katkılarını. Mehmet Polat, Çağlar, Selçuk, Toraman, Volkan, Uğur vs. var bu arkadaşlar.

Savaş hazırlıkları:
Milli takım oyuncusu savaşır. Milli takım savaşmak için vardır, damarlarda hala Orta Asya kanı var nitekim, her milli maç öncesinde de bu kan daha seri pompalanmaya başlıyor. Yine aynı şeyleri yaşıyoruz. Kimsenin kötü oynamaya hakkı yok, kazanmaktan başka çare yok, saha içinde yapamadığını saha dışında yapsan da olur, prestij değil galibiyet arıyoruz, her ne surette olursa olsun. Amansız oluyoruz, aman vermiyoruz. Mesaj alındı değil mi amansız arkadaşlar?

Sponsorlar:
Dilerseniz bu sponsor hikayeyi baştan alalım temel öğelerini kullanarak. Firma önce yatırım kararı alır futbola, sponsor olunacak mecralara bakılır, kulüp sponsorluğu tehlikelidir, (Nitekim, Carling devlet eliyle Celtic ve Rangers'a zorla sponsor yapılmış, ülkenin bir anlamda bölünmesi engellenmiştir) milli takımda karar kılınır, temizdir çünkü, tepki alınmaz kimseden. Görüşmeler, anlaşmalar derken iş sonuca bağlanır. Bir milli arada PR katkısını maksimize etmek için "oyuncu ve teknik heyet"in tamamının katıldığı basın toplantısı düzenlenir, şov yapılır, asılır, kesilir ve sponsorluk duyrulur. Üzerine de milli duygulara hitap edecek bir reklam filmi patlatılır, işlem tamamdır. E tabi maça da ciddi sayıda misafir götürülür canım, post-match coverage'ı da önemli nitekim, onca parayı boşuna vermedik!

Bu maça uyarlayalım şimdi hikayeyi; önce Nike, sonra da Turkcell sözleşme uzattılar TFF ile, sonra ikisi de yeni reklam filmlerini sürdüler, Nike'ın kampanyası özgünlüğü yakaladı da Turkcell sert duyguya dokunma işinin bittiğini göremeyerek kendini tekrar etti aynı çizgilerle. TTNet yeni kampanyasını çıktı, çoklarına göre markaya hiç bir katkısı olmayan bu reklam bence markanın eğlenceli karizmasına büyük katkı yaptı. Bir önceki kampanyada futbolcuların anne ve babaları oğullarını överlerken, bu kez gidilmek istenen yerdeki mahalle maçı çocukları, gıyablarında futbolculara övgülerini gönderiyorlar. Semih esprisi ikinci kez yinelense de hala komik! Coca Cola da keza eski duygusuz reklamını bir iki tur döndürdü algı yönlendirmesinden yararlanmak için. Ülker, Efes Pilsen ve bankalar bu kez boş geçtiler seriyi ama olsun, büyük şova hazırlanıyorlar demek ki yaza. Mercedes 2-3 bin kişilik diye tahmin ettiğim small database'ini kullanarak, bir iki web atraksiyonu ile durumu kotarmaya çalıştı. Velhasıl sponsorlar, futbolun olmazsa olmazları şovlarını yaptılar ellerinden geldiğince, yapmaya da devam edecekler. Sağolsunlar.

Canlı Yayın:
"Evet sevgili seyirciler, şimdi Madrid sokaklarındayız, yarım yamalak İspanyolcamızla ve tüm şark kurnazlığımızla sokakların nabzını tutuyoruz" İşte size bambaşka bir klişe daha, öpünüz ve başınıza koyunuz. Bir kameraman ve bir muhabir çok önceden gider maç yapılacak ülkeye, sokaklarda insanlara maçı sorar, oyuncuları sorar, hocayı sorar, tahminleri alır, güzel kızları çeker vs vs vs. Maç günü de stadın önünden canlı yayın yapılır; "Şu arkamda görmüş olduğunuz xxx stadında az sonra Türk Futbol Tarihi'nin en önemli maçlarından biri oynanacak, yanımızda xxx gazetesinden sayın xxx var" Evet, gerçekten de önemli bir karşılaşma, umarım kontrollü başlar, iyidevam eder, bloklar arası bağlantıyı koparmadan avantajlı bir skorla evimize döneriz. Amin!

Maç sonu demeçleri ve 70 milyon geyiği:
İşte bir başka eğlenceli klişe. Maçı kazanan taraf Türkler ise 70 milyonun duaları ve onların desteklerine layık olmak onları sevindirmek ön plandadır. Maçın mağlubu ise bu Türk evlatları bu kez 70 milyondan özür dileme, telafi safhası ve mümkünse biraz da "tüm dünya Türklere karşı" edebiyatı yapılıp konu kapanır. Tribünlerdeki oyuncu simsarlarına değinmiyorum, o soruyu maçtan sonra xxx kanalının muhabiri gençlerden birine sorar, o da tek düşüncem ay-yıldızlı forma der, geçer günler, hayat geçer!

Maç anı:
Son klişe olarak şu 90 dakikalık süreçten de bahsedeyim mümkünse, şu değerini günden güne kaybeden 90 dakikalık gerçek oyun kısmı. Maç başlar, parası olan ama futbolu olmayan bir kanal verir maçı, İngiliz değiliz arkadaşlar, lütfen, BBC'den, Sky'dan yayın bekleme gafletini göstermiyoruz değil mi? TRT de bıraktı işin ucunu daha ne olsun. Maçta çok yoğun bir biz-onlar edebiyatı vardır, Türk olmayan herkes kötüdür, kötü niyetlidir, psikopata bağlamak işten değildir amiyane tabirle, vurulur, kırılır, parçalanır. Hakem de Avrupalıdır genelde, o da kötüdür. Spiker daha orta sahadayken atağa çıkarır Türkiye'yi, rakibin golü gelir, sonrasında şanssız bir atak girişimi olduğunu duyarız. Neyse, bu uzun bir konu fazla girmeyelim, hatta hiç girmeyelim kanım kaynıyor yavaştan!

Velhasıl-ı kelam, aynı rakiple iki resmi maç yapacağımız bu milli aranın mutlu ve huzurlu geçmesi dileğiyle, futbol kazansın!

6 yorum:

Her Yol Roma dedi ki...

hocam güzel yorumlar, tebrikler. yalnız bi kelime dikkatimi çekti. "genelgeçer" sözü sanki ifade etmek istediğimne tam uymamış gibi geldi bana.

"Toplum tarafından kabul edilen, hemen herkesçe benimsenen" anlamına gelmekte imiş "genelgeçer", çağlar birinci ya da mehmet polat'ın milli olmasının böyle bi yansıması olduğunu sanmıyorum. Yani kimse çağlar birinci alınsın ya da alınmalı diye düşünmedi, bazıları da adam milli olunca adını duydu daha ilk defa.

http://tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=veritbn&kelimesec=131266

saygılar,

le saux dedi ki...

@her yol roma!

Sağolasın hocam, amacım dediğin gibi bu değildi, "gelir geçer" demek yerine kulağımıza daha çok çalınan "genel geçer"i kullanmışım.


Saygı sevgi bizden.

Adsız dedi ki...

AMANSIZ OL!!!

Sinan Yılmaz dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
ornitrin dedi ki...

Güzel noktalara değinmişsiniz, hep söylenilmek istenilen de söylenilemeyen. Çünkü, yapılan yanlışları göstermek; futbolu, insanlara hayatın bir rövanşı gibi kabullendirmek isteyenleri rahatsız ediyor. Cesaretiniz için teşekkürler. Bu bir oyun, fazlasını pompalamak isteyenleri ne zaman farkedip tepki göstereceğiz acaba?

ornitrin dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.