
Ferguson’ın efsanevi ManU’sunu bir kenara bırakıyorum, kenara bırakmasam ne söyleyebileceğim sanki ya. Neyse Liverpool’dan gireyim konuya ben. Rafa Benitez’in bir kez daha gönüllere taht kurduğu karşılaşmadan bahsediyorum. La Liga’da Barça’ya yaklaşma cüretini gösteren El Galacticos’a cevap, direnişin bir başka takımından geldi 4 golle. Açılışı da Agüero-Forlan ikilisinin kaç hafta sonu yapamadıkları bir şekilde onların selefi asi İspanyol Torres yaptı ya daha ne diyeyim. Real kalesinde “Saint” Iker olmasaydı neler olurdu sorusunun cevabını sanırım en iyi Anfield’dan 8’le çıkan Hakan Arıkan verecektir. Maçta bu satırlara sığmayacak çok fazla güzellik vardı ya, benim aklımda kalan en temel nokta kameranın sahanın üçte birini kapsayan kadrajının dışına atılan topların kırmızılı oyuncuların tam ayağına isabet etmesiydi. Bu nasıl bir tekniktir, bu nasıl bir taktiktir, burası hangi gezegendir biri bana anlatsın Allah aşkına. Neresinden tutmaya çalışsam başka bir hikayenin içinde buldum kendimi velhasıl, başım dönüyor…

Daha ötesi varmış, evet. Kadir Has Stadı keşke açılmasaymış dedim şahsen o gün. Keşke ulaşılamaz bir mit olarak dursaymış, her dönem inşaat fotoğraflarına bakıp bakıp “bak 2 santim daha ilerlemişler” diyerek kendimizi avutsaymışız…
Zemin, seyirci, rant kaygısı güden ekabir, saha içindeki 23 kişi. Her birinde ayrı bir dert vardı yahu o gün. Hadi Fenerbahçe taraftarını ve saha içindeki Fenerbahçeli oyuncuları bir nebze anlarım, onlar deplasmana geldiler ve bu eski takımın yeni stadına da bir ayrıcalık tanımadan olaya külliyen -tukaka- deplasman muamelesi yapacaklar. Peki ya ev sahipleri ne yapıyorlar? Tribünde sesleri çıkmıyor, saha içinde “bitse de gitsek” oyununda bir grup futbolcu var. Kulübedekilerin de son 20 dakikada havlu atmaları da ayrı bir ironi. E sonra? Sonrası Sait Faik’in kavun acısı gibi bir şey işte. Çok acı…

Olmuyor velhasıl, olduramıyorlar. Böyle olunca da baş döndürücü bir hızla globalleşme evrimini sürdüren dünya, futboluyla artık bana zarar veriyor. Gerrard’dan sonra Mehmet Güven’i, Kuyt’tan sonra Kazım’ı, Rooney’den sonra Guiza’yı izlemek benim mantığıma ters düşüyor...
Evet buraya kadar epeyce ütopyaya daldık kabul ama kısmen de olsa o ütopyayı yaşatan bir FA var Ada’da, bizim imdadımıza yetişen. Liverpool’u Manchester’ın karşısına çıkarıveriyor işte. Hafta içi sergilenen güzelliklerin hafta sonu da yaşanabileceğini görmek iyi geliyor bünyeye, seviniyorum. Bir hafta daha kazanıyorum sonuçta delirmeden. “Önündeki maçlara” bakmayan insanları görüyorum… Yaşıyorum işte…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder