Cuma, Mart 4

"Spor Pazarlaması"nı eleştirmenin dayanılmaz hafifliği...

-Dağhan Irak'ın "Spor değil, pazarlama kulüpleri" başlıklı kulüplerin -özellikle de Galatasaray'ın- pazarlama alanındaki aksiyonlarını eleştiren köşe yazısına istinaden yazılmıştır-

Evvela şunu belirtmek lazım: Her ne kadar "no al calcio moderno" ütopyasının peşinde vakit geçirmiş olsak da, endüstriyelleşen futbolu gözardı etme ve bugünün koşullarına göre futbolu yeniden yorumlama şansını kaybedecek değiliz ve mütemadiyen şartları değerlendirmek zorunda kalıyor ve değerlendiriyoruz.

Mevzubahis yazının ilk paragrafından başlayayım; Kulüp kanallarının yayın politikaları... Gazetecilikte önemli bir ayrıntıdır özel röportajlar ve en yüksek sesler bu röportajlardan çıkar, yalandır, yanlıştır, uydurmadır ama özel röportaj medyanın kılıcıdır, gizli belgedir, Ergenekon sansasyonundadır. Hal böyle iken olayak kulüp tarafından bakalım; oyuncuları gereksiz polemiklere gireceğine kendi kanalından özel röportaj veriyor gibi düşünelim konuyu ve bu haberi sorgulamayalım çünkü kaynağın doğruluğu onaylı... Aynı şekilde diğer medya organlarının yalan haberde sınır tanımamaları da bu kulüp kanallarının iyice snob görünmesinde büyük etken. Medya doğru haberi zamanında verse kulüpler bu kadar rahat TV yatırımında bulunmazlar, doğru haber akışının sağlandığı yerde bu riskleri almazlar.

Abonelik sistemi ile çalışan TV kanalı konusuna da açıklık getirelim; halihazırda sadece GSTV bu şekilde bir yayın yapıyor ve fiyat ayda sadece 5 TL. (Bir paket Winston 5.5TL sanırım) Reel düzlemde x kuruş dahi olsa bu fiyata karşı görüş bildirilebilir ancak yukarıda da belirttim, kulüpler için bu TV yatırımları kesinlikle kar eden yapılar değil. Dolayısıyla GSTV kalitesinden ödün vermeden bu standartları bozmadan yayınını sürdürmek istiyorsa -ki istiyor- bu politikayı sürdürmek zorunda.

Eleştirilere maruz kalan 175 TL'lik forma konusu var bir de. Piyasaya sadece 250 adet sunulmuş ve koleksiyon yapmak isteyenlere satılmış bir formadan bahsediyoruz. Bu formanın standart 3 çubuklu Galatasaray maç formasından farkı açılış maçı için özel TT Arena arması ve ilgili tarihi de taşıyor olması. 3 çubuklu forma 92 TL. Bu özel forma 175 TL. Arada 83 TL'lik fark var bir armaya-tarihe vermem diyen arkadaşlar zaten bu olayın bir tarafı değiller. Adı üstünde 250 adet sınırlı sayıda basılmış özel forma. 2 gün satıldı ve bitti, o formanın da kendine ait müşterisi var. Satıldı bitti işte. Bunu eleştirmek biraz "neden Ferrari satılıyor" demeye benziyor.

Kulüplerin gazetecilere bakışı konusu spor pazarlamasının teknik olarak içinde olsa da yazının formatına göre alanın dışında olduğu için Dağhan Irak'ın yazısındaki ilgili alanları pas geçiyorum ve Ali Sami Yen'in kapanış maçı ile ilgili eleştirilere geliyorum. Konumuz stadyum koltuklarının maçtan önce sökülmüş olması. Stadyumun koltukları şimdiye kadar kötüye kullanma nedeniyle kaç kez yenilendi konuya oradan başlayalım. Ben sayısını bilmiyorum. Kaç kişi üsturuplu bir şekilde o koltuklara oturarak maç izledi, o konuda da yine küçük rakamlar öne çıkıyor. Hal böyleyken ve Ali Sami Yen'e veda gününe kadar taraftar zaten bir çok koltuğu alıp götürmüşken ve yine bu esnada bir firma ile koltukların özel bir şekilde taraftara sunulması konusunda anlaşma yapılmışken, o son maçtan sonra o stadyumda koltuk kalmayacağı da kesinken böyle bir yola başvurmak çok da mantıksız değil. Tüm taraftarlara minder dağıtıldığını da es geçmeyelim tabi.

Gelelim Türk Telekom Arena'nın açılışına. TOKİ Başkanı - taraftar - Yönetim arasındaki diyaloglar da pazarlama alanının dışında kalıyor, araya bürokrasi, kulüp içi dinamikler ve fikirsel çatışmalar griyor, o sebeple bu alanı da es geçiyorum.

Şimdi bir açılış düşünün, Türkiye sınırları içinde yapılıyor, megakent İstanbul'da dev bir stadyum açılıyor. Devlet erkanı, il, ilçe, köy, mahalle ne kadar protokol listesi varsa katılım belirtiyor, bilet talebinde bulunuyor. Burası Türkiye kısmının üstüne bir kez daha basıyorum. Konunun can alıcı noktası çünkü ülkemizin protokol anlayışı...
Bir de emniyet-güvenlik konusu var bu açılışta değinilmesi gereken, 50bin insan ilk kez İstanbul'un Seyrantepe bölgesinde toplanacak, bölgeye ulaşım ilk kez sağlanacak, ilk kez stadyumu gören güvenlik elemanları görev yapacak, bilinmezlik ve kaos ister istemez trending topics. Şartlar böyle olunca stadın bir kısmının boş kalmasına karar veriliyor... İşte o kısım, bilet olarak satılamayan kısım... Kulübün pazarlama anlayışının suçu ne peki?

Teknik kadrodaki efsanelerin medyaya çıkmaları ve röportajlar karşılığında para talep edilmesi olayına da gelelim. Galatasaray hangi yayın organından ne kadar para istemiş bunun açıklanması lazım gelir öncelikle. Aksi takdirde bu iddianın ucu açık kalır. (*) Bir gazeteci halkı bilinçlendirmek, gerçekleri duyurmak için o röportajı samimi duygularla isteyebilir ancak gazetenin sahibinin amacı o gazeteyi çok satmak ve çok para kazanmak. Bu işlem kulüp bünyesindeki kişilerin katkısıyla olacaksa kulübün de bu konuda söz hakkının bulunmasından daha doğal bir şey yok gibi geldi bana...

Dağhan Irak'ın yukarıda linkini de verdiğim yazısında katılmadığım noktaların çokluğu beni aylar sonra böyle bir yazı yazmaya itti. Yeri gelmişken günümüzün medyada söz sahibi futbolseverleine de kısmen değinerek inzivama devam edeyim; Endüstriyel futbolun iletişim ayağında çalışan, gerek bireysel, gerekse kurumsal PR alanında oldukça fazla yol kateden, farklı alan ve mecralarda sporun endüstrisine dahil olan insanların kulüplerin endüstriyelleşmesi konusundaki hassasiyetleri beni düşündürüyor. Futbola temas eden tüm alanlar endüstriyelleşsin ama futbol kulüpleri bir ütopyanın peşinden koşsun... Şimdi bu hak mı a dostlar? Malesef bu ütopyayı elbirliğiyle tarihi gömdük, çok oldu, artık mevcut düzlemde geleneksel futbolla endüstryel futbolun entegrasyonu için bir şeyler yapalım, fikirlerde de reforma gidelim... Taviz verelim demiyorum ama en azından kendimiz giderken birilerinin geride kalmasını istemeyelim...