Cuma, Eylül 26

Çıktım biraz kafamı dinledim işte

Uzak bir yer, hengame yok, curcuna yok, sükuneti de küçük televizyonun ekranındaki futbol kareleri bozuyor. Daha ne olsun.Tatilin böyle bir şey olması gerekiyor bazen.

Salı, Eylül 23

Wenger vs. Platini

Büyük takım, küçük takım. Platini küçüklerin büyükleri yenmesinden zevk alıyor. Wenger makine oyundan yana.
Adil hakem, adil oyun. Platini hakemlerin mevcut rolünün oyunu zevkli hale getirdiğini söylüyor, Wenger hatalı kararların teknolojinin yardımıyla ortadan kalkmasından yana.
Bol para, bol eğlence. Burada ikisinin de rolü karmaşık. Platini, futbolun özünü kaybetmeden ticarileşmeyi sınırlı tutmadan yana. Wenger'in takımları ise Platini'nin görmek istediği oyunu oynayan ama öte yandan parayı daha önde tutan sistemde.
vs. vs. vs.Bu iki Fransız farklı konularda farklı yönlere kaymış durumdalar. Platini amatör ruhu biraz daha önde tutmaya çalışıyor. Wenger amatör ruh görünümlü katı bir profesyonelliği bizlere sunuyor. İkisini de seviyoruz biz.

Leopar desenli kupa

2010 Güney Afrika'da yapılabilecek mi, yapılmayacak mı derken maskotu çıkardılar ortaya.Afrika motiflerini sonuna kadar kullanmış, çılgın bir maskot ama Fransa'nın horozunun üstüne maskot tanımam ben, bu da onun önüne geçemedi gözüme ama koca kıtayı temsil edeceği için anlamı daha büyük. Mandela'nın açtığı yolda giden insanların başarısı olarak da görülebilir bu kupa ve beraberindekiler. Umalım da alınlarının akıyla işin üstesinden gelsinler.***FIFA Başkanı Joseph S. Blatter, FIFA Genel Sekreteri Jérôme Valcke ve FIFA temsilcisi Tokyo Sexwale. birlikte Nelson Mandela'ya kupanın temsili replikasını sunuyorlar.

Cumartesi, Eylül 20

"Hakemlerimize güveniyoruz"

Başlıktaki cümleyi Adnan Polat, GSTV'deki konuşmasının sonlarına doğru sarfediyor. Aşağıda da konuşmanın içeriğinden alıntılar var. Ramazan başa vuruyor bazen...
- "Saha içi yönetimde hakemlerin en üst düzeyde gayret göstermeleri lazım."
- "...(rakipler) karşınıza öyle bir zihniyet ve mantıkla çıkıyorlar ki, tam tabiri ile bazı kasaplar çıkıyor, o milyon dolarlık ayakları durdurmanın yolunu ancak onlara tekme atmakla buluyorlar ve ciddi olarak da futbolcularımızı sakatlıyorlar. Burada maalesef, saha içi yönetimi tolerans gösteriyor. Bunların engellenmesini istiyoruz."
- "Hasan topa kafa atmaya çalışıyor, karşısındaki futbolcu Hasan'ın suratını dağıtmaya dirsekle çıkıyor ve bu da hakemin gözünün önünde oluyor."
- "Bir pozisyonda Servet'in formasını korner sırasında çekiyor, öyle hale geliyor ki forma, neredeyse Servet'in üstünden çıkacak. Ben bekliyordum forma çıksın, hakem de Servet'e formasını çıkardı diye sarı kart göstersin diye. Yani öyle bir görüntü ortaya çıktı."
- "Düşünüyorum, vakit geçirmeyle ilgili olarak kaleci Ömer, 2. yarının başında bir sarı kart yeseydi, olaylar bu hale gelmeyecekti ve bana göre Ömer de kırmızı kart görüp atılmayacaktı."

Cuma, Eylül 19

Bank Asya'nın yabancıları

Bu sezona kadar sadece Türki Cumhuriyetler'den 2 yabancı oyuncu oynatma hakkı verilen Lig A/1. Lig kulüpleri bu sezon itibariyle 1987 sonrası doğumlu 2 yabancıya daha forma giydirebilecekler. 1. Lig'de şu an itibariyle 26 tane yabancı oyuncu yer alıyor. Bolulu Ilgar Gurbanov ve Kasımpaşalı Joao Batista yerli statüsündeler. 26 olan sayıyı 24+2 olarak da kaydedebiliriz.Yabancı oyuncuların uyruklarında Brezilya ve Kamerun öne çıkıyor. 8 Brezilyalı, 5 de Kamerunlu var. Fransa ise 3 oyuncuyla Birinci Lig'de bu sezon. Süper Lig'de şu ana kadar oynayan toplam Fransız oyuncu sayısı kaçtır, ona da bakmak lazım. Bank Asya ilk yıldan üçlemiş. Arjantin, Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Gine, Kolombiya, Gana, Danimarka, Senegal ve Benin'den de birer oyuncu var birinci ligimizde.
24 oyuncudan 14 tanesi yeni kural dahilinde Türkiye'de. Yani bu 14 oyuncu +87 doğumlu. 2 oyuncu Türki Cumhuriyetler kuralına göre ülkemizde, kalan 8 oyuncu da ligden düşen takımların yabancıları. Gaziantep Belediye abisinin izinden gitmiş ve Güney Amerika'dan yapmış 2 yabancı transferini.
Üstten düşenlerin yabancıları: Andre Moritz, Jens Askou, Joseph Desire, Mawaye (Kasımpaşa), Oumar Kalabane, Rafael Marques, Sebastien Borbiconi (Manisaspor), Elionar Ribeiro (Rizespor), Luis Martinez (Sakaryaspor). Bu listeden Martinez'in ve Rafael'in hala burada olmasını anlayamadım.
Kadrosunda en fazla yabanci oyuncu bulunduran takim yukarıda da gördüğümüz üzere Kasımpaşa. Batista ile birlikte 4 yabanci oyuncuları var. Manisaspor da geçen yıldan kalan 3 oyuncusuyla yola devam ediyor. Erciyesspor bu sezon kadrosuna 3 yabancı katmış ve Federasyon'a saygılarını sunmuş. Bu oyunculardan birisi Kazakistanlı ve Türki Cumhuriyetler kuralıyla bizde, diğer ikisi ise Kamerunlu ve +87 doğumlu.
Diyarbakırspor, Güngören Belediye, Karabükspor, Malatyaspor ve Samsunspor takımları ise yabancı haklarını kullanmayı düşünmemişler. Sezon sonunda başarı sıralamasına, milli takım seçmelerine göre, yabancı kuralının verimini de tartışırız.Oyuncuların tam listesi:
Adanaspor: Marc Kibong Mbamba (Kamerun), Serges Flavier Mbilla Etame (Kamerun)
Altay: Jorge Emanuel Molina (Arjantin), Tiago Queiroz Bezerra (Brezilya)
Çaykur Rizespor: Elionar Nascimento Ribeiro (Brezilya)
Gaziantep Büyükşehir Belediyespor: Jonatha Alves Da Silva (Brezilya), Tiago Lima Leal (Brezilya)
Giresunspor: Anton Zemlianukhin (Kırgızistan), Ibrahima Sory Cisse (Fransa)
Karşıyaka: Fallou Seni Camara (Fransa)
Kartalspor: Abdoulaye Diakhate (Senegal), Christian Akande Kotchoni (Benin)
Kasımpaşa: Andre Francisco Moritz (Brezilya), Jens Berthel Askou (Danimarka), Joseph Desire Mawaye (Kamerun)
Kayseri Erciyesspor: Emmanuel Njock Mangoung (Kamerun), Severin Brice Bikoko (Kamerun)
Manisaspor: Rafael Mardues Mariano (Brezilya), Oumar Kalabane (Gine), Stephane Sebastien Borbiconi (Fransa)
Orduspor: Bruno Ferreira Mombra Rosa (Brezilya), Jerry Akaminko (Gana)
Sakaryaspor: Luis Enrique Martinez Rodriguez (Kolombiya)

Perşembe, Eylül 18

S.O.S.

Rakip 10 kişi kalmış, Türk genci Baros'a al da at demiş, Lincoln çarpa çarpa gol yapmış, tribünler Türk dolu, deplasmanın adı yok, daha neyin kadro eksikliği?

Hangi lig hangi kanalda?

-----Lig-------------- Kanal-----
Turkcell Süper Lig - Digitürk
İngiltere Premier League - Digitürk
İtalya Serie A - NTV Spor
İspanya La Liga - NTV Spor
Arjantin Apertura/Clasura - NTV Spor
Almanya Bundesliga - Kanal 24
Fransa Ligue 1 - Kanal A
Hollanda Eredivisie - D-Smart
Portekiz SuperLiga - Digitürk
Rusya Premier League - Digitürk
İskoçya Premier League - D- Smart
İngiltere Coca Cola Championship - D-Smart
Brezilya Ligi - Digitürk
Şampiyonlar Ligi - Star TV
UEFA Kupası - D-Smart

Loser Gazza

Son bir haftada okuduğum 3. Gazza&problem haberiydi sanırım pubda olay çıkarıp içeriye düşmesi.Öncesinde midesi yıkanmış, alkol komasına girip fenalaşmış haberleri geldi, tedavi gördüğü klinikten kaçması, otel odasında baygın bulunması vs. vs. derken Gazza'nın dipte olduğunu öğrendik işte. Şöyle bir geçmişe bakınca, onca golü atan, gülen, eğlenen güçlü adamı bağlayamıyoruz şimdikine.

Nerede kalmıştık!

Bu başlığı atmak isteyen bir iki gazete vardı dün. Saat 22:00 olmadan değiştirdiler. Fenerbahçe tek kelimeyle yalandı dün. Fazla söze gerek yok, konsantre olmamak için gereksiz ayrıntılarla uğraştığınız maçlar olur. Ya sıkıcıdır, ya iticidir, ya üzücüdür bir şeyler terstir bu maçlarda. Dünkü de böyle bir şeydi. Araya Digiturk'un sinyalizasyon sorunu da girince ekmeğe yağ sürülmüş gibi de oldu ya neyse. Fenerbahçe gereksiz bir maç oynadı dün.*Yasin'in Lugano'ya benzerliği dışında pek bir artısı yok defansa. Edu'yla oynarsa daha verimli olur bu açıdan. Lugano da işi ters çevirip asıl ben Yasin'e benziyorum deyip takıldı sahada, sağolsunlar.
*Carlos ilk golde yattı resmen, ikinci golde de ön liberolar. Birden fazlalardı evet, yine de uyuyabildiler.
*Güiza'yı çıplak gözle izlemeden hakkında yorum yapmak yanlış oluyor. Şu ana kadar oynadığı tüm maçlarda gösterdiği performans takdire şayandır. Benim -hakkıyla- gördüklerim içerideki Partizan MTK ve Shaktar maçları. Rakip alandaki 1,5 Fenerbahçeli'den biri olarak tüm sahayı dolaşıyor adam. 6 bira, 10 sigara vardı o ne oldu? Neyse, Güiza'nın zamanlama sorunu handikap biraz, yoksa Carlos'un yedirdiğini değil attırdıklarını konuşurduk şimdi.
*Volkan dün yoktu hiç, bir alan dışı topunu kısa atarak buradayım dedi, o kadar.
*Emre, Josico, Maldonado, Selçuk vs. Mehmet Aurelio. Kazanan yalnız olandır.
*Burak'ın top sürüş yeteneğini düzgün bir son vuruşla bitirememesi ne kadar acı. Sağdan soldan denediği ortalarda bunu gördük, ceza alanı içindeki etkisini ise Aragones henüz bize göstermedi.
*Gökhan çok uzun bir zaman sonra kendini gösterdi, dripling yaptı, içeriye girdi, kovaladı, kesti.
*Uğur Boral biraz hareketliydi lige göre, CL performansı sergilemeye hazırlanıyor yine. Kolay mı Alves'i unutmak.

CL, Matchday 1*2

E Man. United-Villareal: 0-0
Spaletti'nin "ManU en İtalyan takım" savını destekleyen bir skor çıktı Old Trafford'dan. ManU çok şut atsa da karavanası bol oldu. Ronaldo, Anderson, Giggs, Tevez, Rooney sırayla gol aradılar. Olmayınca olmuyor.
E Celtic-Aalborg BK: 0-0
Celtic'in kaçan penaltısı dışında yalan bir maç. E Grubu'nun haftayı golsüz geçtiğini de belirten maç oluyor maç aynı zamanda.
F Steaua Bucureşti-Bayern Münih: 0-1
Kafa kafaya bir maç oldu aslında. İki takımda oynatmamak istedi ama Bayern golü erken buldu, yatıverdi üstüne.
F Lyon-Fiorentina: 2-2
Lyon maçta üstün olan taraftı, 2-2'yi zor kurtardılar günün sonunda. Milli takımda dağıtan Benzema Lyon'da rakibi dağıtıyor. Gilardino da Milan'dan intikam alırcasına ilerliyor maşallah.
G Dynamo Kyiv-Arsenal: 1-1
Bu sene Asya'ya yakın deplasmanlar eskiye dönüş sinyalleri veriyor. Kiev'den beraberliği son dakikada kaptanın golüyle kurtardılar.
H Juventus-Zenit: 1-0
Del Piero'ya en çok yakışan ligdir Şampiyonlar Ligi. O da öyle deyip golünü attı, 3 puanı kazandırdı. Hem takla da atıyor artık. Zenit UEFA kupası'nda kalmış hala.
H Real Madrid-BATE Borisov: 2-0
Real'in BATE'yi sahadan süpürdüğü maçtı ama 2 gol geldi sadece. Ramos ve Ruud'dan goller.

Çarşamba, Eylül 17

CL, Matchday 1*1

A Chelsea-Bordeaux: 4-0
Lampard ve saz arkadaşları, 2-3 direk, bol şut, şov business velhasıl.
A Roma-CFR Cluj: 1-2
Gecenin sürprizi, Doni'nin kurtardıklarını da saymayalım burada, İtalya'nın göbeğinde oynayan takımı daha fazla düşürmeyelim.
B Panathinaikos-Inter: 0-2
Mourinho'nun takımı kavga gürültü devam ediyor yoluna.
B Bremen-Anorthosis: 0-0
Rumlar geliyor. Olympiakos'u elediler, puanla başladılar deplasmanda, daha ne olsun.
C Basel-Shakthar: 1-2
Lucescu takımı. 6-7 puan alır, iyi oyun oynar, Portekiz'de hakeme yenik düşer, Nou Camp'dan puan alır vs. vs. bir de tur geçin artık be kardeşim.
C Barcelona-Sporting: 3-1
Guardiola'nın uzayan sakalları depresyonun habercisiydi, iyi bir ilaç olmuştur.
D PSV-Atletico: 0-3
Agüero'nun şov maçı. PSV grubun en zayıf halkası görünümünde.
D Marseille-Liverpool: 1-2
İkinci yarıdaki Liverpool'un Anadolu takımı hüviyetine rağmen gol yememesi güzel. Onun dışında Gerrard deyip nokta koyalım maça.

Pazartesi, Eylül 15

Mourinho'nun halleri

Agresifliği, kendini beğenmişliği, "special one" kimliğinin ardında sakladığı farklı farklı tavırları hep gündemdir bu adamın. İtalya'ya bu sezon başında geldi daha, önce şampiyonluğun muhtemel adaylarını aldı karşısına. Ranieri'yi ve Ancelotti'yi güzelce bir evirdi çevirdi.Bu adama tepki vermek isteyen iki kere düşünür, demeçler de mehter takımı gibi oldu zaten. Mourinho'nun cevabının ardından hemen bir adım geri attı, iki adım ilerde duranlar. Serie A başlayalı 2 hafta oldu henüz, Mourinho'nun uzağındakilere geçtiğimiz hafta 2-1 yendikleri Catania'nın sportif direktörü Lo Monaco da katıldı. Şimdiye kadar en üst perdeden konuşan da o oldu. Anadolu yiğitliği mi diyeyim, ne diyeyim bilemedim, serde bize yakınlığı olduğu kesin. Özetle Mourinho'nun dişlerini parçalama temayülünden bahsetti Lo Monaco. "Special one" da cevap hakkını boş geçmedi tabi o bildik ironi dolu sözleriyle daldı olaya. Monaco'dan bahsetti, bildiklerinden ama; Bayern Monaco, Monaco GP, Monaco Prensliği vs. Bu Monaco'yu bir türlü çıkaramadı, kim ola ki? Daha çok malzeme verecek bu adam, İtalyanlar İngilizler gibi soğukkanlı olmazlar yalnız, dikkat hocam!

Kezman rules!

Ligue 1, PSG: 1- 0 :Nantes, 14.08.2008, Parc des Princes soyunma odası, Paris.Yeni yuvasıda mutlu görünüyor Kezman. Attığı golle takımına Nantes karşısında 3 puan kazandırdı.

Pazar, Eylül 14

Can Arat; Bir Fenerbahçe altyapısı ürünü

1984 Kadıköy doğumlu bir defans oyuncusu Can Arat. Yani yaşı 24. 4 sezondur Türkiye sınırları içerisinde üst düzey futbolun oynandığı arenada. 2001 yılında yükseldiği Fenerbahçe PAF/A takımından ilk kez 2003-2004 sezonunun ikinci yarısında Karşıyaka formasıyla, Lig A'da kiralık oynamak üzere ayrılıyor ve çoğunda ilk 11 başladığı 16 maçta kadroya giriyor.Pişmek için yeterli bir süre ve zaman olarak değerlendirilebilir ancak yaşı o zamanlar hala 20. Daha vakti var yani. 2004-2005 sezonunu da kiralık olarak Fenerbahçe'nin diğer "feeder club"ı o zamanın Lig A temsilcisi Sivasspor'da geçiriyor Can. Sezonda kadroya girdiği maç sayısı 31, çoğunda yine ilk 11'de ve sezon sonunda üst lige çıkan bir takım var günün sonunda. Bu dönemde sergilediği performansla daha önce alt düzeydeki kırmızı-beyaz takımlarda 7 maç oynayan oyuncu yeniden milli takıma çağrılıyor U-21 etiketiyle. 2005 yazında düzenlenen Akdeniz Oyunları'nda da 5 maçta forma giyerek, finalde İspanya'ya tek golle elenen millilerin gümüş madalya almasında etkin bir rol üstleniyor. Artık piştiği ve üst düzey futbola tam olarak hazır hale geldiği düşünülen Can doğup büyüdüğü yere, Kadıköy'e dönüyor. Fenerbahçe'nin geleceği için önemli bir oyuncu, genç yetenek, geleceğin yıldızı.Sezon 2005-2006. Kadroda Luciano, Önder, Ümit Özat, Deniz gibi oyuncular var Can Arat'la aynı bölgede oynayabilecek. Haliyle Can sırasını bekliyor kenarda, yanında da Servet var, kadroda yer açılsa kenarda da rakibi var yani Can'ın. O dönemde Fenerahçe Teknik Direktörlük koltuğunda Daum var ve onun oyuncu değişiklikleri konusunda ciddi standartlarının olduğu herkesçe malum. Defans bloğu dokunacağı son yer. Yozgatlı, Semih, Kemal gibi oyuncular da standart yedekler. -Can'ın işi zordu velhasıl.- O sezon lig ve kupada toplam 21 maçta kadroda yer buluyor. Fark atılan maçların bir kaçında sonradan oyuna girerek tamamlıyor sezonu. (6-2'lik Denizli maçı '75, 3-0'lık Kayseri maçı '89...) Ancak bu dönemde A milli takım kampına sık sık çağrılıyor Can. 2006 yılında -Dünya Kupası'na katılamadğımız için- bolca hazırlık maçı yapıyoruz malum, tamamında kadroda yer buluyor kendisine Can. Kadroya davet edilmesinin genel zaman aralığı da tam olarak Nisan 2006-Şubat 2007 olarak kayıtlara geçiyor. Bu dönemde Nike'la da sponsorluk anlaşması yapıyor ki, pazarlama anlamında Nike'ın hatrı sayılır karavanalarındandır.Sezon artık 2006-2007. Fenerbahçe CL önelemesinde Kiev'le mücadele ederken Luciano sakat ve sözleşmesi feshediliyor, takımda defans oyuncusu yok, Önder-Servet-Can elde kalan defanslar. Can Arat ilk 11'de çıkıyor bu maçlara ve Fenerbahçe eleniyor. Hemen bu maçın ertesinde defansı sağlama almak adına Edu ve Lugano kadroya dahil ediliyor. Bu Can için de şansın iyi değerlendirilemediği anlamına geliyor. Bu iki yabancı oyuncunun gel-gt sürecinde oynanan ligin ilk 4 maçında ve öncesindeki Süper Kupa mücadelesinde 90 dakika forma giyiyor Can. Sezonun 5. haftasında Kadıköy'de oynanan ve Lugano'nun ayağının tozuyla golle tanıştığı 4-2'lik Antalya maçı ile Can Arat için kulübe mesaisi yeniden başlıyor. Bu süreçte Edu-Lugano ikilisinden birisinin kadroda olmaması halinde Can birinci tercih konumunda. Sakatlık ve ceza durumlarında sahaya çıktığı oluyor yani. O sezon da geçiyor Can için, kenarda ve hızlıca. 2007-2008 sezonuna Can yine ilk 11'de başlıyor. Hazırlık kamplarında kendini gösteren oyunculardan diyeceğim ancak, buna kendim bile inanmıyorum. Yaz dönemini Copa America'da geçiren Lugano kadroda yok ilk haftalarda. Can'ın ilk 11 deneyimi bu kez 3 maçla sınırlı kalıyor, sonrası bildiğimiz gibi. Sakat ve cezalı durumlarda bu kez Yasin Çakmak var kulübede, Servet'in takımdan tamamen gitmesinin ardından Rize'den alınan genç oyuncu Yasin. Yeni rakip artık o. Can ve Yasin ikisi birlikte back-up vazifesini yürütüyorlar sezon boyunca. Can'ın kadroda yer alma sayısı da düşüyor bu süreçte, toplamda 20 civarı. O da Volkan abisine özenip kendisini gecelere ve modellik hülyalarına kaptırıyor, bir yerlerde kendisine yer bulması lazım nitekim.Yasin bir adım daha önde duruyor tüm bu süreçte. Zico'nun cl maçları öncesi yedek takımla sahaya çıkma alışkanlığından ötürü Yasin-Can çiftinin bir arada oynadıkları bir kaç maç da var ancak bunlar rakibin şov yaptığı karşılaşmalar olarak zihinlerde hala. Sezonun son maçında Trabzonspor'un 2-0 kazandığı maçın ikinci yarısının hemen başında Yasin çıkıyor ve Can oyuna giriyor. İyi bir işaret sonraki sezon için, en azından Can öyle düşünmüştür sanıyorum...
Ve 2008-2009 sezonu, yani bu sezon. Can Arat, Edu'nun sakatlığında ligin ikinci haftasında oynanan İstanbul Belediyespor maçında sahaya Yasin'in yerine ikinci yarıda dahil oluyor, rakibin 9 kişi kaldığını eklemekte fayda var. Sonraki Hacettepe maçında da Lugano'nun kasırga nedeniyle ülkesinden dönememesi nedeniyle Yasin-Can ikilisi kale önünü savunmak üzere kadrodalar. Can Arat... 1 asist, 1 de gol gönderiyor Volkan'ın koruduğu zaten güven vermeyen kaleye...Şimdi olayı Fenerbahçe altyapısına bağlamakta yarar var. Can Arat'ın Kadıköylü olmaktan başka bir artısı (kime göre artıysa artık) var mı şu yukarıdaki tüm yazılanlar dahilinde? Kulüpte bayramlaşma olur, Can Arat formasıyla gelir millet takım elbisesini giyerken. Bu kare hala aklımdadır ve Can profilinin kafamda tam olarak oturduğu zamanların en büyük şahididir.
Düşünüyorum da, Kadıköylü olduğu için bu takımda oynayan Can gözümüzün önündeyken, benim de hakkım sayılmaz mı en azından kulübede oturmak?

Ole Real Madrid

Real lig tarihindeki 5000. golünü arayacak bu akşam Santiago Barnabeu'da. 1929'da başlayan İspanya futbol liginde ilk Real Madrid golünü ağlara gönderen oyuncu Lazano'ymuş.
1000. gol - Pahino
2000. gol - Gento
3000. gol - Juanito
4000. gol - ZamoranoMevcut rakam 4999. Bu akşamki Numncia maçında büyük ihtimalle bir oyuncu daha Real Madrid tarihine yazdıracak adını. Gerçi Numancia'nın geçen haftaki Barça sürprizi hala akıllarda ama yine de maçın Madrid'de oynanacağını unutmamak gerek.
5000 barajını kovalayacak ikinci takım Barcelona. Onların da toplam gol sayıları 4935. Büyük ihtimalle bu sezon içinde bir kutlama da onlardan gelecek.

Cumartesi, Eylül 13

West Ham'ın yeni transferleri

West Ham, zihnimizdeki futbolcu kareleri hala silinmemiş kişileri topluyor teknik ekip seviyesinde. Zola'yı yeniden adaya getirmelerinin ardından şimdi de eski takım arkadaşı Clarke West Ham'ın yolunu tutuyor.Lampard, Joe Cole, Glen Johnson gibi oyuncuların geldiği takım olduğu için, pilot takım dalgasına da uğramış sık sık West Ham. BU antrenör transferi de bu savı destekliyor resmen. İşin bir enteresan tarafı da, Chelsea 1.2 milyon pound tazminat alacakmış bu anlaşma karşılığında. bir yardımcı antrenör çin fazla değil mi bu miktar?

Yaş 35, yolun yarısı eder.

Cannavaro 35. yaşını kutluyor. İtalyan olmak, İtalya'da oynamak ve defansta yer almak uzun yıllar üst düzey oynayabilme genini tetikliyor.İşte bir kanıt daha. Yolun yarısında daha adam.

Cuma, Eylül 12

Materazzi @Monza

Kimi Raikkonen Ferrari ile 2009'da sona erecek anlaşmasını 2010'a kadar uzattı, bu gazla Monza'da çalışmalarını sürdürüyor bir sonraki yarış için.Bu blogun özellikle ilgilendiği kısım ise, Monza'daki bu test sürüşlerine dahil olan bir İtalyan defans oyuncusunun varlığı. Materazzi'yi saha içindeki antipatik ve agresif davranışlarıyla biliyoruz. Pistlerde de Montoya rüzgarları estiriyor herhalde boş zamanlarında.

Yeni rakip Belarus

U-21'ler gruplarını lider bitirip bir üst tura çıkmışlardı. Bu aynı zamanda köprüden önceki son çıkış, ele, turnuvaya katıl. Kuralar bugün çekildi. 10 eleme grubunun birincisi ile 4 de en iyi ikinci torbaya girdiler. Buradan çıkan 7 eşleşme+1 ev sahibi ile turnuva gerçekleşecek. Bize Belarus çıktı, Sırbistan'ın lider bitirdiği grubu, onlarla aynı puanla ikinci sırada tamamladı. Maçlar Ekim 11 ve Ekim 14'te.2009 yazında İsveç'te gerçekleşecek turnuva öncesi son eşleşmeler aşağıda. Portekiz ve Hollanda yok, İspanya tüm maçlarını kazanarak geldi.
Almanya - Fransa
Danimarka - Sırbistan
Avusturya - Finlandiya
Galler- İngiltere
İtalya - İsrail
İsviçre - İspanya

Ustadan çırağa öğütler

Arjantin 2010 elemelerinde üst üste 4. beraberliğini alınca bilirkişilerden yorumlar biraz daha yüksek sesle çıkmaya başladı. Söz konusu Arjantin olunca "en baba" bilirkişi olarak Maradona'nın yorumları önemli tabi, Berabere biten son Peru maçının ardından Messi'ye nasihatler vermiş "el Pelusa."Messi'nin çoğu zaman sadece Messi için oynadığını, Agüero ve Riquelme'ye de paslar verip Arjantin için oynaması gerektiğini söylemiş. Fena yorum değil ama karmaşık, içinde soru işaretleri var. Messi gittikçe daha fazla Maradona'ya benziyor ve bu D10S'u kızdırıyor olabilir. Müstakbel damat Agüero şikayet etmiş, saha içi diyalogları anlatmış olabilir. Bu yorum sadece Arjantin için ve Messi'nin iyiliği için de yapılmış olabilir tabi. Ha inanmak istediğim de tam olarak budur.

Real tarzı pazarlama

Real "Galacticos" imajıyla dünyanın en büyük kulübü imajına sahip oldu. Kağıt üzerinde, borsada, piyaslarda Manchester United zirvede yer alsa da, ticari zekayı daha fazla öne çıkarıp, tam anlamıyla "işletme" gibi yönetilse de, Real'in imajı çok daha üstte. Dünyanın en iyi futbol kulübünü tutanlar da keza aynı şekilde, bulundukları alanların zirvesinde yer alan insanlar. Barnebau'daki localarda bunu görebilmek, yaşayabilmek mümkün. Rafael Nadal Real'in halihazırdaki önemli ikon-taraftarlarından birisi, şimdi yanına hızlı bir arkadaş geliyor, Usain Bolt.Evet biraz fazla hızlı, Real'in imajına paralel olmak zorunda çünkü. Bolt önümüzdeki aylarda Real Madrid idmanına çıkacak, davet Real'den gelse de seve seve kabul etmek işin esas ayağını oluşturuyor. Raul ve Nistelrooy hayranıymış bu arada Usain. Ah Carlos olacaktı ki kampta, seninle bir kapışırdı 100 metrede. Esmese de gürlersi canım.

Yurttaşlarım!

Iker Casillas, "Balon d'Or" için oy topluyor Madrid'de! 20.000'in üzerinde insan var karşısında.Viva Casillas.

Perşembe, Eylül 11

Belçika'yla futbol dışı

Başlık TV programı adı gibi oldu. Herhangi bir sektörden insanların çağrılıp, o sektörün dışındaki olaylarla ilgili soruların yöneltildiği enteresan bir tv programı. Reyting rekorları kıracak cinsten. Dünkü maç başlamadan önce, stada yetişebilmek için alelacele iftarı yaparken, bir yandan da gözler atv'de. Selçuk Yula çıkıyor önce. Bu adamların kadroları çok genç, olimpik takımla burdalar, hedefleri 2010 değil 2012, bunlara fark atarız diyor. Bak, bak. Hedef 2012 ya, bu maçta kesin yenilecekler. Bu nasıl bir anlayış? Keza Hıncal - Emre, Terim - Newcastle, Gökdeniz - Emre, Terim - Hıncal vs. vs. gibi kavgalar da bu maçın futbol dışı statüsünün polemik alt başlıkları.Neyse efendim maç başlıyor, sürprizimiz; ofansı olmayan bek Çağlar. Çocuk yine iyi dayandı baskıya. Rakipte ciddi bir boy ortalaması yüksekliği var, yandan top kesip durduk 90 dakika, niyeyse. Gökhan Zan, Bülent Korkmaz Abi'sini çok izlemiş olacak ki doldurdu sık sık. Doldur, boşalt. Hani Turist Ömer uzaydayken teste sokmuşlardı ya onu, "kaldır, haydi bastııırr" der dururdu, işte o kadar komikti yapılan. Neyse, futbol oldu burası, geçelim.
...
Bir diğer futbol dışı konu ise Fatih Terim'in rakip TD'nin üstüne yürümesi. Evet, evet üstüne yürüdü. Öncesinde küfür etmiş, hakaret etmiş, sahaya ikinci hatta üçüncü topu atmış. Eee? Biz değil miydik saha içinde Koller'e cezayı kestiği için Volkan'ı afaroz eden? Bu ne peki? Elin Belçikalı'sı takımının karaktersiz oyununa paralel bir şekilde el kol hareketleriyle taciz ediyor bizim kulübeyi, Fatih Terim'in taklidini yapıyor vs. vs. Ceza kesme işini başkaları yapsın Fatih Hocam, çizginin dışına ısrarla çıkmayan oyunu kuralına göre oynayan, şeref sorunlarını bu çizgi içinde püskürten bir adam var karşında, Anadolu delikanlılığı niye. Bu arada, kenarda ısınan oyuncuların yanına koşan ve Terim - Vandereycken kavgasında araya girmiş Belçikalı antrenörü bir çekişi vardı ki, adam gitti dedim, neyse ki tokalaşıp geri gönderdi adamı Terim, derin bir nefes aldık.İkinci yarıda sahada yerde yatan oyuncular ve oyunu soğutan kaleci vardı bir de dikkat çeken. Aslolan işi o noktalara getirmeden işi bitirmektir ama oldu bir kere, adamlar da gerekeni yaptılar, yattılar. Kaleci maçtan en az 5 dakika çalmıştır. 90. dakikada kaleciye kart vermek için, orta sahadan koşan, kartı verip geri dönen hakem de sağolsun zamanı çok iyi kontrol etti!
...
Bizim top toplayıcı çocuklara da bir çift laf etmek lazım, bu kadar mı bezgin olur insan, Belçikalı kaleci 2 kez taç çizgisine kadar gidip top aldı aheste adımlarla. Bir top çıktı mı, hemen yenisi sahaya girecek, anlık olacak bu iş. Kalecinin kurnazlığına vakit bile vermeden. Bizim çocuklar topu atmaya yeltendiklerinde kaleci ceza altıpasın ötesine çıkmış oluyor zaten.Maç sonrası atv'de yayının sonuna yetiştim, sıcağı sıcağına veridler Fatih Terim'in görüntülerini. İşte bakın Belçikalı nasıl tahrik ediyor, boynuz yapıyor, el kol yapıyor, biz Türkler çok temiziz yine bu maçta, Teşekkürler Selçuk Manav!
...
Öte yandan Belçikalıların antrenman kitlerini çok sevdim, bordo - sarı nike çizgileri. Almak lazım bir tane. Tribünlerde olduğu söylenen devasa boşlukları da ben pek göremedim. 40 binin üzerinde taraftar vardı sanırım.
...
Maçın ikinci yarısında basketbol milli takımı oyuncuları da geldiler stada, anonslar geldi, alkışlar, moral hesabı. 85. dakikada çıktılar mecbur, oyunun dönmeyeceği anda son topu boş döndürüp 24 saniyeyi geçirmek için işte. Geçti, gitti...

Çarşamba, Eylül 10

Jozy, got milk?

Got milk efsanesinin son ayağında Jozy Altidore var. MLS'in celebrity yaşının ne kadar düşük olduğunu Adu'dan biliyoruz, bu aynı zamanda ABD'nin post-popülizm evresine geçiş sürecindeki genel yaklaşımı.Neyse, Jozy Red Bull'dan MLS rekoruyla Villareal'e geçti, 19 yaşında, çikolatalı süt seviyor. Süpermiş!

Under 21 aka. "Ümit"ler

Gruplarından liderlikle çıktı Ümitler. 8 maçta 19 puan aldılar. Son maçta -dün- Ermenistan'ı 4-0'la geçtiler. İlk maçta alınan talihsiz mağlubiyetten olsa gerek fazla asıldı gençler. Gerçi ilk maçın atmosferini görenler ve Fatih Terim'in Şili maçına kurban ettiği gençleri bilenler olaya farklı yaklaşıyorlar ya neyse, buranın konusu değil. aceto'nun 3 büyüklerden kurulu u-21 düzeni ile ilgili geçmişe dönük yorumları vardı, oradan hareketle şimdi nasıllar diye bir göz attım..u 21'ler yukarıda da belirttiğimiz gibi, gruplarını lider bitirip çıktılar bir üste. Hoş son maçı kaybetseler yine çıkacaklardı, Çekler'e sürpriz yapan Ukraynalılar sayesinde. u 21'lerin kadrosunda takımlar üstü bir oluşum göze çarpıyor. Neredeyse aynı takımdan iki oyuncu yok denilebilir. Hami Mandıralı önderliğinde gidiyorlar. Ankaraspor, Beşiktaş (4), Bursaspor, Denizlispor, Excelsior, Fenerbahçe (2), Galatasaray (3), Gaziantep, Gençlerbirliği, Hacettepe, Hansa Rostock, Kayserispor (2), Manisaspor (2), Ankaragücü, Trabzonspor (2)Dağılım bu şekilde. Kadroya İngiltere'den, Almanya'dan, Hollanda'dan ve tabi Anadolu'dan katılacak bol miktarda da oyuncu var. Bu oyuncuların kaçı u 21 liginde, kaçı üst ligde diye sorunca bazı farklar gün yüzüne çıkıyor. Arjantin'in olimpiyat madalyası alan ümit takımını Paraguay karşısında a takım olarak görmekten bahsediyorum aslında. Bu oyuncuların kaçı bu seviyede? Düzenli olarak kulüplerinin A takımında oynayanların sayısı 1 elin parmaklarına varmıyor. Sağlam back-up statüsündekilerle sayı 10'u anca buluyor. Yani eldeki kadronun yarıdan fazlası kulübe insanı. Messi sakatlanınca düşüşe geçen bir Barcelona'dır anlatmak istediğim aynı zamanda.

Oyuncuların vaziyeti bu şekildeyken, milli forma altında kulüp kimliklerini unutuyorlar. Bu uzaktan bakınca güzel, tek renk altında toplanmak falan ancak kim olduklarını da unuttuklarında işler değişiyor. Batuhan'ın Antalya'da kaçırdığı küstah penaltısı mesela iyi bir örnektir buna. Keza bu grup elemelerinde Lichtenstein karşısında alınan 3-2'lik galibiyet de galibiyet olduğuna bakılmadan bu kategoriye pekala girer. Burada şunu da eklemek lazım ki, grupta yediğimiz 6 golün 4'ünü son iki takımdan yedik.Sonuç itibariyle bizim ülkede yetişen topçuların fiziksel yetersizliklere rağmen fiziksel sorunları pek fazla olmuyor. Aslolan mental olarak onları hazırlayabilmek. Belki 9 senedir istikrarlı bir şekilde dibe ilerleyen Emre, şimdi Barca'nın Altın Ayakkabı adayı olurdu.

Pazartesi, Eylül 8

Nerede o eski Real Madrid...

Real Madrid bu sene sadece 4 transfer yaptı. Getafe'den kendi oyuncusu Rubén de la Red, Osasuna'dan Javi García, Santander'den Ezequiel Garay ve Hamburg'dan Rafael van der Vaart. Bu 4 oyuncuya harcanan toplam bonservis 30 milyon euro civarı. Bu gelenlerin öte tarafında gidenler var malum. Robinho City'e, Baptista da Roma'ya bonservisleriyle gittiler. Getafe'ye verilen oyuncular var, Cassano bedelsiz gitti, Garay da eski takımına kiralık gönderildi. (Son kertede gelen oyuncu 2 oluyor böylelikle: 87 doğumlu Javi Garcia ve Van der Vaart) Bundan önceki senelerdeki rakamlara bakarak bu seneki Real'i daha net anlayabiliriz. Rakamlar devre arası transferleri de kapsıyor.
-- Sezon -- Gider (€) -- Gelir (€) --
2007-2008: 119 milyon, 31 milyon (Cicinho to Roma, Lopez to Villareal)
2006-2007: 103 milyon, 25 milyon (Ronaldo to Milan, Woodgate to M'boro)
2005-2006: 90 milyon, 45 milyon (Owen to Newcastle, Samuel to Inter)
2004-2005: 57 milyon, 09 milyon (Morientes to Liverpool)
2003-2004: 38 milyon, 32 milyon (Makalele, Geremi ile Chelsea faktörü)
2002-2003: 45 milyon, 00 ......
2001-2002: 74 milyon, 00 ......
2000-2001: 120 milyon, 85 milyon (Seedorf to Inter, Anelka to PSG, Redondo to Milan)
...
Bu sezon tüm bu gidişlerden elde edilen bonservis geliri de 57 milyon euro. Yani gelir gider dengesinde Real lehine artı 20-25 milyon bir miktar var. 2000 sonrası ilk kez oluyor böyle bir şey ki öncesi de farklı değil. Sırf bu bilgi bile işin garipliğini anlatmaya yetiyor. Avrupa'nın top-class takımları satmaya değil almaya odaklıydı en son, Real bütçeyi sıkı tuttu. Schuster'in feryadı revaçta şu sıralar bu tablodaki isimlere odaklı olarak. İlk hafta alınan kötü sonucun da etkisiyle olsa gerek haziranda belirlenen listeyle eylülde kampa katılanlar arasında bir karşılaştırma yapılmış. Van der Vaart'tan başka bir numara yok elde. Tek gerekçe olarak da başkanla Mijatovic'in Ronaldo ısrarı gösteriliyor. Her şey ona bağlanınca, tüm yaz ona harcanınca bahçe bitiverdi tabi.Schuster'in istediği adamların listesi aşağıda...
*Dani Alves. Ortanın soluna istenmiş, Ramos'la ikisinin iyi işler yapacağı düşünülerek. Alves, Barça'ya gitti. Öncelik Ronaldo'da olunca, Barça erken davrandı ve oyuncuyu kaptı.
*Luis Fabiano. Forvetteki eksilmeleri giderebilecek kalitede, geçen sezon 33 golü vardı. Kulübü Sevilla'da kaldı. Ronaldo gelince ona gerek kalmayabilirdi.
*De Rossi. Roma bonservisine 40 milyon istedi ancak bankadaki para Ronaldo'ya ipotekli olduğundan olsa gerek anlaşma gerçekleşmedi.
*Cesc Fabregas. Wenger'e takıldı, ilk günden resti yedi bu transfer girişimi. Israr da olmayınca çabuk bitti hikaye.
*Philip Lahm. Schuster'in bir başka sol arzusuydu. Bütçe elvermediği için, ya da Ronaldo transferinin kafalarda garantilenip paranın oraya akıtılacağı öngörüldüğü için evde kaldı.
*David Villa. Ronaldo hikayesinin sarpa sardığı anlarda back-up olarak sarıldı Villa'ya Real Madrid. Geç oldu tabi.
*Ve Van der Vaart. Geldi çok şükür, Schuster mutlu mu olsun yani şimdi?

dedikodu

*Newcastle'ın arayışları dört koldan sürüyor, Slaven Biliç adaylardan bir başkası. Terim ekolünden bir arkadaş o da malum. İyidir ancak Newcastle bu alanda yalnız değil, West Ham da Biliç'i isteyenler arasındaymış, hocası giden soluğu Hırvatistan'da alıyor. İngiltere'yi Euro 2008 dışında bıraktıysa iyi hocadır boş bakışı da vardır hani bu işte. Rock müzikle West Ham'ın arası iyidir, Biliç bir yere gidecekse bu West Ham olsun bari.*Domenech'in kader maçı Sırbistan'la olacakmış. Bu sefer de bir halt edemez ve eline yüzüne bulaştırırsa işleri mesleğinden olacak.
*Tottenhamlı Boateng, Birmingham'a 3 aylık kiralık gidecekmiş. Bir yerlerde bir sorun olsa gerek.
*Robinho'dan sonra Higuain için de City söylentileri çıkmaya başladı, asıl hedef Ruud'dur da stepnedeki gençlik ateşine de önem veriyorlardır belki araplar, kim bilir.
*Manchester United, yakasını Real'den yeni kurtardı ki şimdi yeni bir bela musallat oldu Ronaldo üzerinden. Bu kez fazla uzaktan birileri değil, yakınlardaki kapı komşusu City. Eğlenceli olacak.
*Berbatov'un gelişine en çok sevinenlerin başında çiçeği burnunda coach Solskjaer geliyor, yedek kalacağı maçlara hazırlayacak anlaşılan şimdiden. Benim gönlümden geçen Semih'i bu adama vermek ama zor biraz.*Arsenal - Appiah flörtünün ardı arkası nedir bilinmez ama söylentiler ciddi boyutlara ulaşıyor artık. Transfer gerçekleşirse Appiah'tan çok pis işler çıkacak demektir.
*Antrenörlük kurslarına katılan Reizeger için Guardiola'nın yanında yer bakılıyormuş, eski topraklar neler yapar göreceğiz, aralarına de Boer'leri de aldılar mıydı...
*Podolski ve Di Maria ocak döneminde zirve için en büyük adaylar. Real ve Barça'nın -neredeyse- forvetsiz transfer dönemi geçirdikleri dikkate alınırsa ocak Podolski olacak.

Sinyor Terim

Ermenistan maçı sürecinde Abdullah Gül'le yarıştı, siyaseti siyasetçilere bırakma tavrıyla öne çıktı, basın toplantılarında bildik performanslarından birisini sergiledi, iyiydi, sıcaktı, maçtan sonra da öldürücü ve son darbeyi vurdu Terim; telefonu kapat ikazlarını takmayan Ermeni gazetecilere sinirlenip toplantıyı terk etti.akayla karışık verdiği "2 kulüp çalıştırabilirim" demeci ise önce şaka olarak kabul gördü, sonra bir iki koku, hafif çatlaklar derken Newcastle piyasaya çıkıverdi. Kimsenin gitmeye cesaret edemeyeceği bir kulüp hali hazırda. Mel Goldberg'in ağzından çıktı ilk haber, spor yönetiminde hatırı sayılır bir adam. Newcastle'a herkes gitmek ister dedi ve herkesin içinde Fatih Terim özel vurgulu, ki Terim Power Goldberg'in hatrı sayılır müşterilerinden. Eren Derdiyok da bu müşteri ekibinin içinde. Kevin Campbell ve Grobbelaar şirket personelinden. Neyse, Newcastle'a geri dönersek, Keagan'dan sonra bu işe kim soyunabilir? Benim yanıtım Fatih Terim, çılgınca nitekim. İngilizcesini kullanmazsa daha da iyi olacak oralarda.

Cuma, Eylül 5

Fifa Rankings

FIFA'nın sıralamasında lider İspanya. Türkiye 3 sıralık yükselmeyle 10. sırada. En kaydadeğer sıçrama Meksika'dan gelmiş, 8 sıra üste çıkmışlar. Listede var daha hikayeler.

Albert Riera

Güiza'ya benzer bir profili var Riera'nın. Mallorca, Espanyol, arada kiralıklar vs vs. 2007 itibariyle milli takımla tanışma, Aragones'in maneviyatına sığınma süreci ve iyi paraya final transfer.Güiza finali Fenerbahçe'ye yaptı, Riera da epey meşgul etti gündemi ama Liverpool'u tercih etti. Tercih demişken, işin içine giren takım L'pool olunca zaten tek olmuyor mu bu? Riera, Rafa'nın son evladı olarak gitti. Xabi'yi de takımda tuttu, İspanyol hükümranlığı Gillett'lerin izin verdiği yere kadar genişleyerek sürecek gibi, hayırlısı. Bir de bu Rafa'nın transferlerinde hep gülen gözlerle yapılan atkılı şovlar var. Oyuncuyu sar sarmala, atkıyı paylaşıp tut, formasını giydir çocuğa, haydi patlasın flaşlar.

Perşembe, Eylül 4

Football Manager 2009

Sports Interactive uzunca bir süredir online menajerlik üzerine yoğunlaşmıştı. Bu esnada 2009'u unuttular sandık ama zamanlamasını da iyi ayarlayıp ufaktan ufaktan başladılar hatırlatmaya. Dün itibariyle de geniş bilgileri almaya başladık siteden ve pralelinde de sağda solda gezinen bir afişteki yönlendirmelerden.Gördğünüz üzere afiş öyle boru falan değil; sağ-sol, devrim-gerilla... Kavramların birbirine gireceği bir afiş. Ha officialdır, değildir, zamane pazarlaması virale kurban gitmiştir belki o kadarını bilemem ama sonuç itibariyle bir çok platformda bu afişle yüzleştik, yüzleşiyoruz, genele yayılmış vaziyette yani. Bir mesaı, altyapısı yok gördüğüm kadarıyla, Maradona'nın kolundan etkilenmişlerdir belki, belki de globalleşmeye teğet geçen Güney Amerika'ya selam durma ritüellerinden. Neyse, oyun gelsin, Arap-Rus sermayemiz yok, sanal sermayeyi harcayasım var.
**www.youtube.co.uk/sigames kanalından gelişmeler daha net takip edilebilir.

Gülen gözler

AC Milan eski günlere dönüyor, eskileriyle dönmek alışılmış yöntem değil ama Galliani bu sezon böyle uygun görmüş.Baskıcı baba gülüyor, genç evlat biraz korkak, çekingen, alışacak artık. Sheva eski toprak, büyük oğul olmak da zor be kardeşim.

Real'in yeni 10 numarası

Robinho'nun layığını bulduğu transferin ardından Real'e yüklü bir miktar para ve boşa çıkmış 10 numaralı bir forma kaldı. C-Ron gelse onun olurdu belki, Raul'la 7 numara kavgası verecek kadar sarhoş değildir herhalde. Robinho'ya yakışmayan 10 numaralı formayı bundan sonra ailemizin efendi çocuğu Wesley Sneijder giyecek. Onun boşalttığı 23 numara da vatandaşı Van der Vaart'ın oldu. Takımda 9 numaranın boşa çıkmasını bekleyenler vardır mutlaka, kenarda paslanacak Saviola'nın elinde.Real Madrid'de -Fenerbahçe'nin de bir dönem uyguladığı- forma numaralarında sınırlandırma uygulaması hala devam ediyor. Kaç oyuncu varsa o kadar forma numarası, Fenerbahçe'de esnekti yine biraz, 1-35 arasıydı yanılmıyorsam, Anelka ilk fitili yaktı 39'dur, çok değildir diyerek verdiler numarayı. Gerisi Deivid'in 99'una kadar. Robinho'dan başladık, yine ondan bitirelim. Scolari malum duygusal adamdır, sinirlerini kontrol etmekte zorlanır. Robinho Premier Lig'de sahaya bile çıkmadan ilk düşmanını kazandı transfer sürecinde, Felipe'nin ilk ciddi darbesini bekliyoruz artık, kafaya göze doğru.